Milli Gazete-O. Gencebay: Şükretmeyi bilmek lazım

Kapanmış konulardan yararlanabilmeniz için arşiv bölümüne taşınmaktadır.
Post Reply
User avatar
OG4844
Kıdemli Üye
Posts: 112
Joined: 12 Jul 2006, 00:17
Location: Almanya

Milli Gazete-O. Gencebay: Şükretmeyi bilmek lazım

Post by OG4844 » 27 Oct 2006, 23:37

Gönül dostlarim, bu haberi burda okuyabilirsiniz:
http://www.milligazete.com.tr/index.php ... opicid=259
Saygilarimla
Arzu
Benim özgürlügüm düsüncem ile hayat bulur

User avatar
sabır taşı
Kıdemli Üye
Posts: 1179
Joined: 26 Jan 2005, 18:32
Contact:

Post by sabır taşı » 27 Oct 2006, 23:45

himmmmm....

güzel bir haber..teşekkürler...

User avatar
serhat_izmit
Kıdemli Üye
Posts: 325
Joined: 28 Jul 2006, 21:54
Location: Kocaeli

Post by serhat_izmit » 28 Oct 2006, 00:25

Çok teşekkürler. Harika bir röportaj. Birikimini ortaya sermiş Orhan Baba.
"Yaptıklarım Türk müziğinin devamıdır."
"Müziğime arabesk denmesi çok saçma..."
Orhan GENCEBAY

SerdarYilmaz
Kıdemli Üye
Posts: 169
Joined: 22 Sep 2006, 22:35

Post by SerdarYilmaz » 28 Oct 2006, 01:13

Son yillarda gördügüm en ilgi cekici Gencebay röportaji... Neredeyse her röportajinda kendisinden alistigimiz seyleri duymaktan ziyade, bu sefer Gencebay - biraz da olsa - gercekten bir daha baska seylere deginmis.. Tabii burada röportaji yapan arkadasin da payi büyük.

Tesekkürler "OG4844"

User avatar
yilgor
Kıdemli Üye
Posts: 239
Joined: 20 Jan 2005, 20:50
Location: Gönülden
Contact:

Post by yilgor » 28 Oct 2006, 09:14

Siteden Kaldırılma ihtimaline karşı burayada koyalım güzel röportaj..


Röportaj: NEDİM ODABAŞ-EROL ÇAKIR

İnsanlar dini vecibelerini zaman zaman farklı şekillerde yerine getirmiş. Ama bunun en iyi zamanı, zirvesi Peygamber Efendimiz’in zamanı olmuş. Bizim dinimiz O’nun zamanında yaşanmış. Peygamberimiz demiş ki, “Halkım aç, ben de açım”… Ashabına böyle yaklaşan bir insanın adaletinin, insanlığa bakış açısının nasıl olacağını şöyle bir düşünün. Bu zirve anlayışı bir daha yakalayabildik mi? Asıl o zamanı yakalamamız lazım…

Bir Ramazan ayını ve Ramazan bayramını geride bıraktık. Ramazan gibi manevi atmosferi çok büyük aylar hayatımıza çok büyük anlamlar yüklüyor değil mi?

Ramazan’ın elbette hayatımızdaki yeri çok büyük. Dinimiz tüm haşmetiyle değerini koruyor. İnsanlar dinlerini ne kadar uyguluyor ya da uygulamıyor, bu ayrı bir konu… İnsanlar dini vecibelerini zaman zaman farklı şekillerde getirmiş. Ama bunun en iyi zamanı, zirvesi Peygamber Efendimiz’in zamanı olmuş. Bizim dinimiz O’nun zamanında yaşanmış. Peygamberimiz demiş ki, “Halkım aç, ben de açım”… Ashabına böyle yaklaşan bir insanın adaletinin, insanlığa bakış açısının nasıl olacağını şöyle bir düşünün. Bu zirve anlayışı bir daha yakalayabildik mi? Asıl o zamanı yakalamamız lazım… İşte o zaman gelişmişizdir, o zaman paylaşmanın güzelliğini, insani değerlerin güzelliğini daha iyi anlarız. Ama biz oralardan öylesine uzaklardayız ki… Bunun hatasını sadece bu nesile yüklemek mümkün değil. Ondan sonra o kadar çok nesil geçti ki, ondan sonraki bütün nesiller acaba vecibeleri, o kuralları, o anlayışı ne kadar doğru anlayabildi ki! Bu tartışılır… Dini yaşamaktaki eksikliği sadece bu zamana yüklememek gerekir.

Pop Star Alaturka programında jüri üyeliği yapıyorsunuz. Pop Star programının daha önceki versiyonlarında star değil, dizi oyuncusu üretildi. Yeni dönemde bu programda sesler çok güzel. Şu ana kadar star üretemeyen Pop Star’ın bu dönemde bir star çıkarması mümkün olacak mı?

Olabilir… Genelde bu yarışmalarda star pek çıkmaz. Bizim yarışmamızda da çok güzel sesler var. Eğer ki yapımcılar ve ilgililer güzel ses arıyorlarsa buyursunlar… Hatta elenenler arasında da çok güzel sesler vardı. Yapımcılar güzel ses arıyorlarsa buyursunlar değerlendirsinler. Tabii ki bugünkü korsan ortamında yenilerin şansı çok zor. Bu korsan olayını halletmemiz lazım. Dünyada bu konuda en ayıplı ülkeyiz. Sadece bu alanda değil, otomotivde, ilaç sanayi, tekstil gibi alanlarda korsan ülke görünüyoruz.

Sanatın ‘s’sini bilmeyenler ünvan alıyor.

Sanatçı toplumun aynasıdır diyor bir düşünürümüz. Bu ayna kirli olursa toplumda kirlenir, temiz olursa toplum üstünü başını düzeltir. Son dönemde magazin basınının da hayatlarını önümüze koyduğu insanların sanatçı sorumluluğunu yerine getirdiğine inanıyor musunuz? Bugün gerçek sanatçı diyebileceğimiz insan var mı?


Şüphesiz var… Ama sorunuzun başında tanımladığınız sanatçı başlığı altında, sanatçı olmayanlar da var. Her ikisi birden var. Dünyada değerler öyle bir noktaya geldi ki, görselliğin de önemli olduğu zihinlere enjekte edildi. Sadece bazı fiziki özelliklere sahip birilerinin sanatçı ünvanı altında piyasaya çıktığını görüyoruz. Sanat, farklı bir değerdir… Sanat yaşamın estetiğidir. Yaşama, yaşamın estetiğine farklı açılardan bakılmasına neden olur. Baktığınız her yerde, peyzaj mimarisinde, yapıda, bardakta, telefonda, gördüğünüz her şeyde sanatçının yeteneği var. Sanatla yaşam, bilimle sanat iç içedir.

En büyük sanatçı-teşbihimiz az bile kalır-yaradandır. Herşeyi en mükemmel şekilde yaratmış. Bozmak ise bizlere kalmış. Bu güzellikleri insanlar yaradanın bir nüvesini taşıdıkları için ortaya koyuyorlar. Biz bir bütünün parçasıyız. Hepimiz onun özelliklerini taşıyoruz. İçimizde insanlar bir çok buluşlar yapıyorlar…

Tabi bunlar yaradanın izniyle, bilgisiyle olmaktadır. Bu güzellikleri her yerde görüyoruz. İnsan bu güzelliklerden bir şeyler üretiyor.

Fakat bugün sanat camiasında, sanatın ‘s’siyle alakası olmayan kişiler bu ünvanı rahatlıkla alabiliyor. Bunlar beni son derece rahatsız ediyor. Magazin elbette gereklidir... Ama her şeyi hafife alan magazin anlayışını da yanlış buluyorum. Haberlerin gerçek ağırlığını görmeden yüzeysel olarak ele alan anlayış, kötü magazinciliktir. Bu tür haberler ve bu anlayış toplumlara zarar verir. Toplumda herşey bozulur, ahlak bozulur, güzellikler bozulur. Yaratanın ortaya koyduğu güzellikler bozulur.

Herkes bir zamanlar yaptığınız müziği eleştirdi. Hor görenler oldu, arabesk diye burun kıvıranlar oldu. Yıllarca TRT’ye çıkamadınız. Fakat, müziğinizde Türk Halk, Türk Sanat formlar bulunduğunu bu insanlar yeni anladı. Son dönemde bir değişim yaşandı. Müziğinizi herkes dinlemeye başladı. Bu değişimi ne bağlıyorsunuz?

Ben her zaman benim çalışmalarım Türk müziğinin devamıdır diye söylüyorum. Her neslin kendisine göre yeni formları olacak. Geçmişten gelen bizim mirasımıza sahip çıkacağız. Atalarımız bunları yaptı diye, onları koruyacağız, bugüne değişik yorumlarla taşıyarak aktaracağız. Ama bizim de bugünün getirdiği normlarla, getirilerle yeni olgular oluşturmamız şart. Bunları yaparken ben nerden yararlanıyorum? Benim yararlandığım önce kendi değerlerimizdir, kendimizdir. Ben Türküm, bu ülkenin bütün değerlerini anlatıyorum, anlatmam gerekiyor. Bizim tarihimizde öylesine büyük derinliğimiz var ki. Osmanlı döneminden itibaren geliyoruz, çok uluslu Osmanlı’nın değerlerini buralara getiriyoruz. Türk Sanat müziği dediğimizde, Farabi’den itibaren gelen bir sistem var. Bu sisteme Osmanlı uluslarının içindeki milletler farklı katkılarda bulunmuş, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Ermenisi, Abazası, gayri müslimi, Müslüman’ı. Mükemmel bir sistem ortaya çıkmış. Ama bu sistemi koruyan, büyüten, kollayan Osmanlı. Bunlar Osmanlı’nın imkanlarıyla olmuş. Bu havzada ne varsa, her türlü değeri, hem de İslami değerleri korumuş, geliştirmiş, ona imkan tanımış. Bir çok Osmanlı padişahı hem sanatkar, hem bestekar. Sanatla bu denli yakın uğraşmışlar. Bir şeyi sanatla hiç uğraşmamış birisine beğendirmekle, sanatı bilene anlatmanız arasında fark vardır…

Fethi bile doğru anlatamıyoruz

Fatih Sultan Mehmet, dünyanın en büyük olaylarından birisini gerçekleştirmiş. Belki de en büyük olayı… Bunun filmini yapıp dünyaya doğru dürüst anlatabilmeliyiz. Birinci derecede anlatmamız gereken bir olay İstanbul’un Fethi. Ama bizim yapımcılarımızın bir çoğu çok yüzeysel anlattılar. İstanbul’u aldı, o kadar… Fatih Sultan dediğinizde durmak lazım, düşünmek lazım. Anlatmak istediğim, sanatın Osmanlı içinde nasıl değer verilerek ele alındığı, korunup, kollandığı. Ama ben bunun aynı zamanda yeniden ele alınması gerektiğini söylüyorum. Bunu yapmalıyız…

Ben daha yapmadım, inşallah yapacağız bu çalışmaları. Yaptığımız çalışmalar Halk Müziği kaynaklı, Sanat müziği kaynaklı, havzada müziğimize katkıda bulunan ne kadar form varsa ele almalıyız. Mesela, Tasavvuf var… 36 sanat müziği formunun 10-15 tanesi tasavvuf formudur. Bu derinliklerin hepsini kullanmıyoruz, kullanamıyoruz. Kullananlar var da ortaya çıkmıyor.

Orhan Gencebay şarkıları aşkı, sevdayı, karşılıksız sevgiyi en güzel şekilde yansıtır. Şarkılar bir toplumun dilini en güzel şekilde yansıtan araçlardır. Son dönemde özellikle pop müzikten başlayan dildeki kirlenmeyi nasıl değerlendireceksiniz?

Son dönemde söz serbestliği ortaya çıktı. Neredeyse küfüre varan parçalar… Ben diyorum ki, müzikte böyle ifadeler, küfürler, dili kirleten şeyleri kullanmamamız lazım. İnsanlar mesajlarını birbirini kırmadan, daha güzel bir üslupla vermeli. Protestolarımızı bile yaparken bu şekilde yapalım… Daha edebi olmaya çalışalım… Türkçemizi hem güzel kullanalım, hem de derinliği olan mesajlar vererek anlatalım. Hem edepli olalım, hem edebi olalım. Bazen edep nedir diye soranlar olur… Edep, ne kendine ne başkasına zarar vermemektir.

Orhan bey, herkes sizi dinliyor ama, siz kimi dinlersiniz?


Ben güzel olan herşeyi dinlerim. Emek verilen, ilginç, güzelliklerin hepsini dinlerim. Halk müziğimizdeki çobandan, klasik batı müziğine kadar herşeyi dinlerim. Bir çok yorum arkadaşımız var… Sıralasak bir röportaja sığmaz. Ama ben “Ne yaparsak iyi ve güzel yapalım” diyorum. Bütün dünyayı dinlerim ama ben bizim müziğimizin bir sanatçısıyım.

Amatör veya profesyonel olarak ilk bestelediğiniz şarkıyı hatırlıyor musunuz?

Beste denmez de ona komşu kızımıza yaptığımız bir şeyler vardı. 10 yaşında nasıl bir duyguyla yazdığımı bile hatırlamıyorum. “Kara kaşlı esmer, kimbilir kimi sevdi”… Bu kadar aklımda zaten. Ama 13 yaşında ciddi besteler yapmaya başlamıştım. “Bir huzur var ki şu alemi fani içinde / Yaşadım da o alemi bi karar içinde/ Gördüm ki doğan bir pişman doğmayan ise iki/Bir tek şu doğruduy ki ölüm var neticede”… “Ruhumda titreyen sonsuz bir alevsin, adımı zikreyle bu alev sönmesin, ruhun ayrılsa bile o pak teninden, dilerim adımı anmadan Hak’ka eremeyesin”… 14 yaşında yaptığımız bir besteydi bu…

Yeni albüm Kurban Bayramı’nda

Bir şehir efsanesi vardır. Denilir ki; Türkiye’de bağlamayı en güzel çalan, bu işin en iyi virtüözü üç kişi vardır: Arif Sağ, Zülfü Livaneli ve Orhan Gencebay. Doğru mu bu efsane?

Şuna işaret etmek isterim. “En” diye bir şey söylemek lazım. Herkesin ayrı bir lezzeti ve güzelliği vardır. Ülkemizde çok güzel saz çalanlar vardır. Bahsettiğiniz Arif Sağ, benim çok küçük yaşlardan arkadaşımdır ve bu işin üstadıdır. Ben de öyle anılırım… Çok kabiliyetli arkadaşımız var. Çetin Akdeniz gibi, rahmetli Yılmaz İpek vardı, bana bağlama aşkı aşılayan Bayram Arıcı vardı. Ama ben sazı, bilinen klasik formundan çıkarıp başka yerlere taşımaya da çalışmıştım. Çünkü sazın içinde bunların hepsi var.

Albümlerinizin sayısı 38’i aştı. Önümüzdeki günlerde yeni bir albüm çalışması içinde olduğunuzu biliyoruz. Biraz bahseder misiniz?

Bu Ramazan bayramına yetiştirecektik ama kısmet olmadı. Son rötuşlarını yaptığım bir albümümüz var. Bu yeni bir albüm. Gönül dostlarımıza duyuralım… Bunda benim tarzım içinde bazı değişiklikler görecekler. Tarzımızı elbette değiştirmeyeceğiz. Bu albümü bir hayli zamandır çok severek yapıyorum. Bir klip çekeceğiz önümüzdeki günlerde…

Bir şarkımız var: Bugün senin doğum günün diye. Şarkının adı Doğum günü değil de, sitemli bir doğum günü. Bu şarkıyı ben Sevim Hanım’ın bir doğum gününde yazmıştım. Sevim Hanım da, bu şarkıya klip çekelim dedi… Bu klipte hatıra olarak ilk ve son olarak ben oynamak istiyorum dedi. Böyle bir niyetimiz var… Allah izin verirse böyle düşünüyoruz.


Yüzlerce beste yaptınız. Unutamadığınız bir beste var mı? En çok eserlerini kullandığınız söz yazarı kim?


Benim şarkılarım da besteler yüzde 100 bana aittir. Aranjmanı da bana aittir. Sözlerin yüzde 90’u bana aittir, yüzde 10’u bana ait değildir. En çok kullandığım söz yazarımız da Cemal Safi’dir. Cemal Safi, yaşayan efsanedir… Onun haricinde Ali Tekintüre, Vural Şahin gibi arkadaşlarımızın sözlerinden kullandım.

“Ölümün güzelini dileyelim”

2000 yılında kalp rahatsızlığı geçirerek by-pss oldunuz. Hayat, ölüm, ahiret kavramları sizin için ne anlam ifade ediyor? İkinci hayatınız için Allah’a nasıl şükrediyorsunuz?

Bana bu sorunun değişik bir versiyonu olarak, “Hayatınızda bir şey değişti mi?” diye sormuşlardı. Dedim ki, “Daha çok şükrediyorum”… Şükretmeyi bilmeyenin duası kabul olmaz bence. Önce içinde bulunduğumuz duruma şükredeceğiz, ondan sonra dua edeceğiz. Bahsini ettiğiniz değerler benim için çok büyük anlamlar taşıyor. Hepimiz bir gün göçeceğiz. Önemli olan oraya giderken rahat ölelim. Rahat ölmek kolay değil ama… Ölümün güzelini istemek de hayatta bazı şeyleri yapmayı gerektiriyor. İnsanın vicdanının rahat olması lazım. İnsan yaşarken, “insanca yaşamalı”, önce kendine sonra başkalarına saygı duymalıdır. Bütün bunlar insan için güzel ahireti oluşturacaktır.

ALINTIDIR KAYNAK - http://www.milligazete.com.tr/index.php ... opicid=259

User avatar
senfonik
Kıdemli Üye
Posts: 239
Joined: 08 Jul 2006, 11:02
Location: GEBZE

Post by senfonik » 28 Oct 2006, 11:20

güzel bi ropörtaj ..albümün kurban bayramına çıkacağı ve klip in doğum günü şarksına çekliceği sinyalleri var ...hayırlısı olsun!
SENFONİK ŞİİR VE BAĞLAMA KONÇERTOSU İLE YANIP TUTUŞUYORUM..
SEVGİLİ KRAL HAYALMİ GERÇEKMİ BU SÖZLER..
UYANDIR BİZİ..

User avatar
sabır taşı
Kıdemli Üye
Posts: 1179
Joined: 26 Jan 2005, 18:32
Contact:

Post by sabır taşı » 28 Oct 2006, 17:54

Demişki ;"Hem edepli olalım, hem edebi olalım. Bazen edep nedir diye soranlar olur… Edep, ne kendine ne başkasına zarar vermemektir. " GENCEBAY... ağzına sağlık usta...


soru sormakta bir maharetdir..soruyu soran iyi sorular sormuş daha doğrusu iyi yerlerden sormuş

Post Reply