GURBET ÜSTÜNE (2)

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

GURBET ÜSTÜNE (2)

Post by baytunca » 04 Jun 2007, 15:54

Gurbetin küçüğü, büyüğü olmaz,
sen metropoldeki gürültüsünü çekerken,
çekerim ben ise,
bir çiftlikte azaplığını,
öteki engin deryalarda,
toprağa da hasret kalır,
forsasıdır dosttan, yurttan uzaklıkların...

ve sen ekmek parası kadar,
zor bulursun kendini,
her akşam o gürültüde,
ben bir öküzün kara gözlerini,
ayna ederim, saçımı tararım,
helkedeki sütün beyazlığında,
düşlerim,
yatağında uyuyan yarimi,
öteki de,
deryanın dalgalarına kaptırır kendini,
ruhu bile boğuluncaya dek...

görmeden kim anlaya bilir ki,
otel odalarının kirli yorganları,
yokluğu kokar umudun,
cıgarandan önce yanar,
yaralanır için,
ezilir izmaritinden bir beter,
geceyi büküp bir tekerlek gibi,
yüreğini motor eyleyesin gelir,
kaçıp gidesin gelir ışık hızıyla,
yapamazsın,
gurbet uzaktır, gurbet acı,
yarın içinde seni görmez se eğer ki,
vay haline,
ekmek kapısında daha şafaktan,
dürülmüş defterini bulursun yevmiyenin,
paçalarından kıtlık damlar,
gözlerinden sahipsizlik, kimsesizlik,
sakalından asılır yüreğin,
yüzünde yüreğin durur,
asık, asık, asık...

ak ciğerindeki yara,
her öksürüşünle,
duvarlara badana olur,
en beğenilmez rengiyle,
gün gelir ki,
son parça ciğerini tükürürsün,
ölüme ciğersiz yürürsün,
kara ciğerin olmuştur,
tabakanda tütünün,
çektiğin bir nefeste,
yaralanır sarman, ortasına dek,
hasrettir nefesinin kokusu,
özlemin gecenin karanlıklarına düşmüş,
yıldızlar griye benzemektedir,
baktığın pencerelerde,
camlar tuz buz olup,
deprem görmüş gibi,
içinde bin parçadır,
gözlerinin pırıltısı belli belirsiz,
üstüne düşerken sevdiklerinin...

suyunu sevdanın gözlerinden,
ılık-ılık içersin,
pasın buruk tadı damaklarına,
diline kaynar,
aşkı şeker edersin üstüne,
uykularında, düşlerinden,
taşır köyünün çeşmesinden,
gönül suyunu yarin elleri,
uyursun bir kuzu gibi,
uyanırsın bir kurt gibi,
yakana takılı rozet,
fişlenmişliğindir,
kalabalıkta ki yalnızlığın,
ayna gibi ortadadır...

zift gibi sıvanır gün be gün,
içine gurbet,
suyunu buzluğa koysalar,
sevdiğinin göz yaşları gibi kalır hep,
ılık ve ağlamanın ihtiyacını,
unutturmayan kıvamda, ılık...

mektupğlarını,
duvarlara yazarsın ilkin,
ve hayalin gücü,
gönül meydanında,
acı gerçeklere mağlup olur hep,
pazularına neşter vurulur,
duvarlara çetele vururken parmakların,
güçlü ümitlerin şimdi birer birer,
ölümcül hastadır artık her yerinde...

ve zuladaki resimlerin gözleri,
gaz lambasının ışığında,
dalgalanarak parlamaktadır,
gülüşler renksizdir pozlarda,
bir mum eriyişidir,
sıladaki gerçek ile,
içindeki asıl gerçek...

her şafağının yüzüne,
hasret sürülür dün gecenden,
el tutmaz olmuş,
gönül buz kesmiş,
dağları kırbaçlar olmuştur,
içinde yürek,
gurbetin dağları da kendinden yüksek,
devrilmez ferhat olsan,
gurbet işte, gurbet,
adı batası,
başka adı yok, yok, yok...

04.06.2007 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply