YOKSUN DİYE...

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

YOKSUN DİYE...

Post by baytunca » 13 Aug 2007, 15:35

Yoksun diye,

ararken seni yürek,
yaşadığım kent dondu,
içimde ağustos zamanıydı,
güneş yüzümde doğup,
beynimin yokluğunun olduğu yerinde,
batıyorken,
hep bana ağlıyorken yüreğimde ölüm,
ve yoksun diye sevinçle,
gülüyorken zulüm,
sanki,
sos veren bir koca gemi,
yolcularını alamadan,
filikalarında sensizlikçığlıkları tıka basa,
kendini batırdı apansız,
taşımak ümidi seninle olur diyerek,
benden yana,
ve benden de metanetli azimiyle...

yoksun diye,

bir ağustos böceği,
içimdeki zemheriye,
ateş yaktı,
hazanı kırdı dost nacağıyla,
ve şu sevdalı yüreği,
kanatlarına sardı,
ısınsın diye,
yalnız ölen sevdalısının,
yalnızlığından kalan bir sesle,
nice halime ağlayıp,
sonra türküler yaktı,
ısındım daha,
bütün ağıtlara inat,
nasılsa karıncalar çokluktur deyip,
ben böyle yalnızlıktan,
bağıra bağıra ölürken gördüğüm için,
cinslerimi,
ben son yalnızlıktan yanan olayım bari,
dedi ve kendini yaktı zavallı,
ve şimdi şu sol göğsümün altında,
umutları tükenmiş,
o kılçıksız buğdayın,
son ümidi durur bir yetim çocuk gibi,
yakacağım ağustos böceği gibi kendimi,
gelmezsen eğer,
hadi gel,
içimde o yetim çocuk ağlıyor,
yakacağım,
sensiz dünyayı,
o üşümesin diye...

yoksun diye,

içimdeki ormanlarda,
bu yangının nedeni,
sönmedi,
deryalar tükendiler,
yağmurların,
göz pınarları kurudu,
ve içimdeki bozkırda,
bir kavruk kır çiçeği,
dayanamadı,
ölüm se ölüm ulan,
adı hasret kadar,
kalleş değildir ya diyerek,
yokluğunun boyundaki,
deve dikenine saldırdı
kayanın yüreğinin,
sertliğine sığınmış,
ölüme bilemişti kendini,
yaşamanın,
yalnız olmayacağını,
azimle,
ve o kavgada,
kan revan oldu,
güçsüzlüğünü gazi eyledi,
ümidini kahraman etti,
yüreğimde kavruk kır çiçeği,
bir damla kenger kanından sargı,
ve gül renginden lokman çağırdım,
elleriniz izinden sardırdım,
kanayan gönül yarasını çiçeğin,
şehit verdim sevdamı bilişine,

yoksun diye,

oy can kurban kırçiçeğim,
dermanın bana düşmedi,
hasretler küpüne basmış,
her yanım yokluğun hazinesine düşmüş,
ve bu cana,
şu ıssız dağlarda,
yüreğimden az yanmış bozkırda,
şakiliği nasipmiş,
nasıl bilmezsin sen gönül,
en büyük şaki bu özlem,
bütün hasretlere yeter kurşunu,
ümidim dolu şarjörlerinde,
ya hasretini vuracağım,
tek kurşunla,
ya da vuramazsam eğer,
seni vururum bütün kurşunları ile,
gönül silahımın,
yine de ümitsiz kalırsam eğer,
severek ölümü ölürüm,
çaresizliğe tesli etmem ikimizide,
ölmem de, öldürtmemde seni asla,
ikimizi de sevdiğimizden,
bir tek yürek,
bir can yapmadan, ölmem,
koymadan ömrümüzün kalanına adını...

yoksun diye,

sorarsan beni eğer,
bil ki,
bir sonsuz tarlanın tüm başaklarında,
bir ben,
tüyleri bitmemiş,
yetim bir kılçık gibiyim,
onca kılçıklı benzerim derilir,
sevdalar, vuslatlara karışırlarken,
azık olurlarken aşkın sofralarında,
bir ben kendi içimdeki,
değirmenin taşından aşağılara düşerim,
ve yalnızlık tarlamın içinde,
kılçıklarım boy boy olur da,
hep seni bekler,
gün ola, harman ola,
harmancım o yar ola,
ala beni,
bütün özlemlerimde çoğalta,
yüreğinin tarlasında,
kırk veren olayım hep...

13.08.2007 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply