DİŞİ DAĞIN PORTRESİ...

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

DİŞİ DAĞIN PORTRESİ...

Post by baytunca » 29 May 2008, 16:51

Saçlarının her telinde,
bir yorgun akşam güneşi uyur,
yağmur ormanlarının üstüne serili,
gün bitimi bir perdeyle,
kahverengi sır çekili,
ve gece nöbeti devralır,
en zarif yeli tutar yıldızlar,
yelpaze eyler dolunay bütün yüzüne,
bu karanlığın içinde ya ben olsaydım,
küçücük bir yel zerresince,
saçlarını öpüp, okşasaydım,
dudakların sıcağında kavrulsaydım geçerken...

bunlar kaşlarındır,
ay hırsızı iki kara bulut parçası,
önce hilali öptüler,
sonra cebri bir sürükleyişle,
birer hilal parçasını almış giderlerken,
ellerinden aldım,
kamuflajladım bakışlarımla,
alnının alt yanına yasladım,
gözlerinin üstünden,
eros'un yayı mı desem onlara
yoksa kirpiklerinin şemsiyeleri mi...

bunlar da gözlerin işte,
benim yüreğimin esirlik hücreleri,
renkleri kahve telvesinden,
sevdalı iki fincanın,
serçe parmağıyla yıkanıp,
fincanların canından geçtiği gözlerin,
ve benim se,
tek sensin bütün canımdan geçtiğim,
bir göz aklarında,
düşerim arada beyaz bulutlara,
hayallerimi çukurovaya,
pamuğa ırgatlığa yollarım,
benden daha şanslıdır hayallerim,
esirlikten yeğdir,
hayallerimin sana olan dokunuşu,
bütün gelinlerin hazır olduğu,
bir sevda tarlasıdır göz akların
kahverengi gözlerine,
gözlerimin yeşil korularını adadım,
sana kalmış herşey,
istersen gözlerimin,
renklerini yak, istersen yeşillerine yeşiller kat...

ve bunlar kirpiklerindir,
sıra sıra hep kardeş,
hepsi birbirine saygılı durur,
birer adım mesafeli,
en baştaki kirpiğin,
en sondakini görür bir duruşla,
sanki eros'un sadağının yuvasında,
yüreğimden çıkacak kurban cereni beklerler,
zulada bir sessiz kara sevdaya yatmış her biri,
gönlüme saplanmışlar zaten,
yıllardır yaralıyım kirpiğinin oklarından,
delik-deşik bir sevdalı yürekle mecnunum...

burnun kemerli bir anıt,
bütün özlem kokularımın yattığı...

dudakların işte,
iki kirazın öpüştüğü an...

göz bebeklerin ah,
akşam güneşinin elleriyle,
ışığını bütün renkleriyle,
bir tül perdeden dokuyup,
iki gönüldeki,
pencere giydirdiği gelinlik...

ve yanakların,
çin elması sarısından,
doumsuzlukta özge...

ve işte şakakların,
nice ferhat suyunun,
şirin kayalardan,
murada aktığı aşıklar tepesi gibi...

güzel boynun hatırına,
boynum kadarime kıldan incedir,
ve yoluna pir sultan kaderince bükük,
kavuşmalara baş koymuş,
senin boynuna günah yakışmaz,
safir bir aşk takmışım çünkü,
günahların benim boynuma olsun ki,
senin boynun,
tanrı eli yontusundan,
kusursuz bir sütun,
venüs'ün soyundan mısın sen canım...

saçlarında, saçlarının her telinde,
ayrılmasız bir akşam güneşi uyur,
saçlarından gitmemiş nice gecelerin rengi,
gecelerin ellerinde rüzgarları yelpaze etmişler,
yağmur ormanlarına yayılmış,
bir gün aşımı duru saçlarında hep,
sen en yüksek, en dişi dağsın,
karşında suskun volkanik yüreğim,
tanıdığımdan bu güne güzelliğine,
patlamışım, patlamışım yanmışım,
yine patlamışım, yine yanmışım,
çünkü içimde hep bir kerem yanmaktadır,
senin için ben,
erkek aslımla içten içe eririm,
canım benim...

29.05.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply