ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:37

Bir beyaz gelinlik giymişti İstanbul
Yüreğim üşürken yar hasretiyle
Kardelenle ısmarladım özlemim
Zemherinin yaz güzeli gel diye...

Görmedin mi o ak gülü kardelen ?

Beyoğlu'nda sen bir özlem gülüydün
Şu gönül çıkmazının çıkar yoluydun
Gel sensiz bomboşum, senle doluydum
Tut ellerimi, sıcaklığını kendin bil diye...

Görmedin mi o güzeli ey zemheri ?

Gönlüne mesken ararsan gir içime
Gül açımı ne dersen bak ağaran saçıma
Sevda ol düş, kardan başım tacıma
Bekler hep son ümidim gelip gül diye...

Yakan ayaz, o kar çiçeğini gördün mü ?

Üç mevsimim çığ altında bir adı yok
Sensiz ne ateşin, nede rengin tadı yok
Deniz donmuş varmanın kanadı yok
Vuslat bekler, buzlar çözen yağmur ol diye...

Ey kaldırım o yaz güzelini gördün mü ?

23.05.2009 Kartal
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:39

FUZULİ İNADIYLA...

Dün doğduk bugün yolcuyuz
Olsun, içinde hep kendin bil beni
Aşk ile nede çoğaldık ölüm bir iken
Yıldızlardan çok oldu gönül heyecanımız
Bu yeter bendeki ikimize
Sende her gece düşüne al beni
Düşlerin yalnız kalmasın bari...

Son bestesidir yüreklerimizin
Dedik ki,

Hasretten canımda aşkın kanı çekildi
Koca çınar sevdamız vardı ahir yıkıldı
Kabirimin başına senden bir gül dikildi
Varsın olsun, açıldıkça her yaz an beni yeter
An beni yeter gülüm, an beni yeter
Her anışınla bir koru,
Hep anılmalarla orman olurum ben gönüllere
Koklayıp suladıkça sakın ağlama
Hayalimin sen gibi gülen yüzü solar
Toprak gibi gönlüne güller veren,
Ve sütü tanıyıp gülen bir bebek say beni
Ömrün oldukça gülüm n'olur...

Hep az gittik, uz gittik
El ele olmayı yazdı el çizgilerimiz
Ve avuçlarımızın teriyle
Aşkımızın tertemiz alnına
Öpücüklerle kondurduk sevdayı
Yüreğimiz bir dünya dolusu eser bıraktı
Sevda desin yeter gelecek nesil
Yüreklerini yazarız vuslat ile biz
Karası silinmiş kavuşmalara hazır
Saçlarını düğümleriz sevenlerin
Kalan gölgesi bil olsa yaşadıklarımızın
Kaç mecnun ile leyla serinler
Hüsran ormanlarının kerem külü kalmış
Aslı ceylan gibi seken
Ayrılıklardan kaçan ümitlerimizi bıraktık
Ne olduysa bize oldu
Ayrılıklar yine var
Kavuşmalar yine zor
Varsın olsun canım
Yorgunluk durur olsun
Biz severek gittik, sevgi durur
Zaman durur yine
Biz severek bittik
Sevdalılar durur
Bıraktığımız bir gönül ninnisidir bizim
Yürek orkestralarında
Nağme nağme
Her telden sevda türküleridir
Kavuşmalara baş koymuştur umutlar
Uyur büyümek için yalnızlıklarımıza inat
Vuslat hep sevenlerden yanadır
Zulümlere, ayrılığın ölüm acısınıa inatla
Belki yarınlarımız yetim kaldı
Belki anılarımız öksüz kaldılar ama...
Bir efsane bıraktık insan olmaktan yana
Bir abide yaptık aşkı bütün seven yüreklere
Yetmez mi bize canım, yetmezmi...

Sahi bunca çok sevdik ama
Yaşamı sevmek dışında, tanıdık mı biz
Zamanımız olmadı ki
Dünyanın başka kalabalıklarına ayıracak bir anımız
Belki sitem ederse zaman bundandır hiç kuşkusuz...

27.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:40

VİRGÜLSÜZ...

Halimi anlamaz ki yazdığım kalem
Ne derdime ağlar ne güler olmuş
Bir yanm hasretin bir yanım yokluk
Bir kaderimdir gözlerimi siler olmuş...

Koysam seni sende kaybolup gitsem
Hayalin gitmiyor ki neylesem netsem
Gece karanlığının en dibine batsam
Bir de hayalim hayaline dalar olmuş...

Uğrasam mecnuna bir leyla umut
Çağırsam can aslını keremle somut
Kalmamış ki aşk meşk neylesin mabut
Lokman bile çareye bi karar olmuş...

Sığmaz dert deryanın en derinlerine
Sormadı dalgalar acep derdim ne
Beni senden alıp attım derya içine
Boğuldum her derdim deryalar olmuş...

Başa bakma ömrüm ahirdir zorun
Asıl ahirette hasret çekmektir sorun
Nefis, aşk ayrı can, hadi günahtan korun
Sanma bir ölüm gerçek sevdayla sarar olmuş...

28.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:41

AŞK DEĞİRMENLE SU GİBİ...

Sevda bir hububat tanesi
Çekeni değirmen bilirim
Ten biçer gönül üğütür
Aşk nimetini ben bilirim...

Sebebi tek bir bakış ile
Her gün yari çok nakış ile
Vuslatsız yaz, hasret kış ile
Yare ser veren bilirim...

Irgalamaz umutsuzluk
Can o yarsa yok haksızlık
Ölüme dek umursuzluk
Etmeden giden bilirim...

Bazı beden sarp kayaya
Ferhat düşer şirin diye
Adını yazar her suya
Der suları sen bilirim...

Yelin kulağıyla ses dinler
Turna göçü kadar çok özler
Turna göçer seven bekler
Beklenen ne, ben bilirim...

Damladan başlayan yağmur
Yokluğun kış, yolum çamur
Gönül hanım aşk yolcum dur
Ben gönlün mesken bilirim...

Al yarınım senin olsun
Ben bu günü sen bilirim
Sensizlikten sonramı var
Seni dünkü ten bilirim...

Al yoğur umudumu sende
Apar gönül açlığını bende
İki yürek çarpar sinemde
Biri ben, öbürü sen bilirim...

Yürek değil bir değirmen
Tek sen ile dönen bilirim
Sevdan bin özlemim doyurur
Aşkımızı üğünen bilirim...

01.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:42

ELDE DEĞİL...

Ne çok düşmanım varmış meğer
Seni sevince anladım
Misal mi istersin
İşte gözlerim
Bakışlarımı kıskanır
Kirpiklerim göz bebeklerime batar dururlar
Göz yaşlarım
Mecnun çağından kalmış
Yanardağlar patlar ağlayışımda
Zavallı duygularım
Yapayalnız lavlar altında kalırlar
Sana baktkça ben
Gözlerimi dağlar yalnızlığım
Mecnunun kör olanı kıymete varır
Oysa gönül gözümde tüter yangını aşkın...

Ne çok düşmanım varmış meğer
Seni düşündükçe tanıdım hepsini
Sayamadım ama
Nasıl desem, kaç genim vardır acaba
İçimi hançerleyip kanatan
Beklemelerime, umutlarıma dek
Kan revan içinde bırakan beni
Çetelesini atmosfere tutsam
Yağmurlar kaya damlaları olur
Kutuplar örter üstünü bir anda özlemlerimin
Sensiz zaten çığ altındayım
Nasıl çok sevdiğimi
Kar altında bir zerre kalınca
Nasıl anlatırım sen doldurduğum şu afaka...

Ne çok düşmanım varmış meğer
Gecelerime hayalini silerek düşer karanlık
Ay ağlar halime
Yanık kokusudur beklemenin esen yel
Yastığım granit olur apansız
Bir salacak gibi
Ve üstünde naaşı çok sevmenin
Sevilmediğini anlatır etraf
Sessizlik salasını okurken
Başım bir kara yıldızdır
Ölüm bile ağlar sensiz düştüğüm o salacağa
Ben bile şaşarım halime
Bedenimden çıkıp giderler
Ölümümün bile içini boşaltıp
Sen olmuş her nefesinde
Son nefese kadar olan her sen soluyuşum
Ciğerlerimin cidarı hayali resiminle çizili
Ve dalga dalga dert kaplıdır
Kanımın yuvarları
Özlemek kalmıştır bir başına içimde
Ölüm kadar özlemeyi bilmişim
Bir başka halimdir benim bu özlem
Her şey sana döner içimden
Dokunamam
Güneş can çeker olur
Ateş intihardadır
Gökkuşağını sarar boynuna katranı zifir hasret
Bir ayrılığa sayısız seni seven beni asarlar
Durmaksızın
Kirpiklerin her göz kırpışında dokunur sehpasına
Sırası gelmemiş bir beni sallandırırlar
Ne çok düşmanım varmış meğer
Ellerim bile ihanet ettiler bana
Sıcaklığımı alıp sana döndüler, ellerine...

Ne çok düşmanım varmış meğer
Gezdiğim yerler bir boşluk
Kaldırımlar izlerimiz siliyor
Ayak sesleri göçüyor bu dünyadan
Kelebekler kanatlarının kısa ömrüne yüklüyor anılarımı
Sevmemin yükü ağır
Taşıyamıyorlar, pul pul dökülüp duruyor
Muradımın hiç ulaşılamayacak uzaklığına
Ve zamanı tersine çeviriyor gidişin
Ben hiç doğmamış oluyorum o zamanda
Ben hiç yaşamamış oluyorum sensiz
Ne çok düşmanım varmış meğer
Zaman bile seni benden çalmış
Anlıyorum seni kıskanmamak elde değil ki canım, elde değil ki...

03.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:43

SAYISIZ...

Ya yol çöker ayrılık depremiyle
Ya da azrail beklenmeyen anda
Gelir gerçek mal sahibi olur canının
Yaslanır gırtlağına birden ecel
Nefesine düşer bir hançer gibi
Aklın bile düşüncen göçünce
Yaslanamaz boşluğa
Ölüm seni unutmak olmalı
Ne çok unutulmak bıraktım
Azrailin işi uzun
Kaç can alacak aynı model, aynı ten, aynı mecnun
Ve aynı leylaya sevdalı...

Bir sır olur giderim deme
Sırrını bir başka yüreğe
Söylemişse yüreğin
Bir ölümcül illettir ayrılık
Deme ömrümce çekerim
Bir canın ayrılır, bir yüreğin, eder iki
Hangi iki canım, hangi sayıdır ki
Senin zerrelerini sayıp kesin sonuca varır
Ayrılık bir kez yaşanır görünür ama
Hani ya yürekteki sonucu bilen kimdir...

Gittiğim yerlerde hep bir sen unuturum
Aranırım sevmeyi bilen bir yabancı gönül dilinden
Gittiğim yerlere o kadar çok sen ile gidiyorum ki
Rüzgardan uçuşan saçlarımdan bir tel düşse
Ya da kaç soluk alsam
Var hesapla kaç sen kalmışsındır oralarda...

Tenim esmerliğine tazelik katar her yaz
Gülüşünü sürer güneş yüzüme
Dudaklarının rengi katmerler dudaklarımın rengini
Yüzüm gülşendir hayalinle
İçim hasretinle kuzey kutbudur
Kör karanlıklarına yeter gecelerin
Buzdan giysilerini hiç çıkarmayan sensizliğimden
Öylesine çok üşür ki yüreğim
Düşümdeki benler bile hep birden titrer...

Bu bitmez ayrılık yolunu yapan kimdir
Dağlara sordum bilmez
Sulara sordum kurur
Geceler günleride kendine katmış
Soracak kimse yok artık...

Camdan bakarak olduğun yere
Günümün kırılmış sensiz her yerini
Yılın ardiyesine atıyorum
Bir fincan kahvenin kırk yıl olur hatırı
Kahverengi gözlerin var sırada
Hangi ardiyeye sığar
İçimden taşıyor olduktan sonra
Seni yüreğimden başka
Zaten bir de kabrime doldururum
Yine taşar
Naaşıma bile yer kalmaz iyi biliyorum ki...

Görkemli dağlar övünmeyin
Ferhatın bir yüreğinin gürzüne dayana bildiniz mi
Ya siz ıssız çöller
Leylanın dudaklarından başka vahanız var mı söyleyin
Mecnunun gamından dikenlerle dolu kaktüslerinizden gayri
Susun bari, kıskançlık dikenlerinizi çekin içinize
Gidin hepiniz gidin
aşkların, aşıkların, maşukların hatırı için gidin
Ve bizim gönül gülşenimize nazar etmeyin hiç değilse...

05.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:44

BİR BAŞKA MAKAM...

Can kuşlar uçarlar
renk renk
ırkların ayrı özellikleri ile
bir evrensel güzellik yarışması başlar
sevda bütün kuşların güzelliğinden karmadır
dünya kainatta bir tane
özelliğimiz var
varsın kainat seçsin
insanın sevdadan yana güzelliğini
bizim güzelimiz güneşe renk
geceye saçları perde
ve bakışlarında
yüreğimin bir ucundan öte ucuna
zaten kainat var
bulutlara salıncak kurar
bir çalımlı dişi kartal
kaydırak kayar
bir erkek kartalın
yüreğini sallar
zerreleri toplanır bir araya
bulutlar dedikodu ederler
sevdası bile bir çalımlıdır
edası gök renginden
kanatlarında bir uğultusu
uçar türküler içinde
yürek yürek okunur
lehçe lehçe söylenir
bu meramını kendi dilinden
arzuhal eylemektir
ya seni sevirem der
ya ya da yoluna kurbanım
var imla kurallarını sen koy
benim dilim bunca döner
sana sevdam kaç renkten
mesele bütün nota sehpalarında dünyanın
hangi sazla çalınır olsa
hangi dilden, hangi telden
ve hangi ton sesten okunsada
sevda türküleri
yüreği hem kanatır
hem kanayan yere tuz basar
cananın gözleriyle
asılır pir sultan olur
yürek yüreğin içinde
fermanı mühürü o güzel gözlü
anlatacak kelime mi var
aşk anlatılmaz canım
gözlerinde oldukça
bütün lisanlara hitap eden
her kelime
lügatı beynin bütün nöronlarına kazılı...

Sevdada dört mevsim karmadır
hatta çarpılır katlanarak mevsimler
binbir mevsimdir
bir sarılış bazen
ve bazen
bir kar tanesidir canan,
baharda yaprak
dalda onbeşinde bir deli yürek gül
ve bir başına büyür kuralları kendi özünden
yeşil elleriyle bozkıra göz kırpar
toprak en derinden su yürütür
çölün yüzünde vaha olur sevda sevda
leyla ile mecnun akar
kaktüsün dikeni pamuk yumuşaklığındandır
dudaklarını öperken maşuk
güneşin ateşi çıkar kıskançlığından
çıplaklık kendini serper
pembeye boyanır gözün gördüğü her yer
sevişmenin renkleri yaradılışın
aşk başı çerçisinden alınmadır
yazmanda gül olaydım
oyy gülümcan
mendilinde ince hastalığa düşmüş
bir damla kan olaydım
kızılcıklara inat
dudaklarına kiraz tadıyla düşsün öpüşüm...

Yürüme öyle başın öne eğerek
mahmur bakışlım
sevda ile bakarken gözleri
yüzün onsekizlik kız ifadesi giyinir hemen
ve durulur en azgın suları bakışından
deli gönlüm bakırköye düşer
yüreğim Mazhar Osman'lık olur
elleri bağlanır ardından bütün özlemlerimin
sukunet gömleği giyer yürek
aklımı çizmesin diye ellerinden kalma
hançer keskinliği sıcaklığıyla
yakmasın diye bağlar ellerimi yüreğim
seni seyretmek
bir ağaç gibi ruhumu dikmek ruhuna
ve aşkın yeli ile sallanmaktır
aynı anda aynı yönlere
muradın ölüm zamanı
ağıt gibi gazel gazel soyup atmaktır
vuslatsızlığı üstümden zamansız
ve dokunmayı yaratmamış olmasıdır tanrının
tenin nefesi bile fırtına bilir
ağaçlar ayakta ölür canım
sevdalar yüreklerde ölsün bırak
aşk toprakta çürümeye layık olamaz
gönül kabristanımız ne güne durur
nice aslını gömdüm içine
kül ettim kendimle yakarak
nice hep seni
kerem bir değil benim sevdamda...

Anca kapanır aşk kitapları
nefesle başlayan yaşam
ölümü nefessizlik bilir ayrılıkla
farketmez ölüm
senden ayrıldığım gün tatım ben onu
umrum değil azraille tanışmak
tarifsiz bir renk içine zaten düştüm
sensizlik boşluğu imiş
derinliği ölçülmez
azrail korkar içinden zaten
hem içinden sevda göçmüş yüreği durdurmaya
azrailin eline ne gerek
ayrılık apansız durdurmuştur o anda
zaman küsüp gitmiştir
yokluğu ile kayıptır evren
ve sensizliten zaten kayıptır yüreğim...

Eğer nefes almak sensizlikse
ayrılık günü ben o atmosferden
gidişinle zaten çoktan çıkmışım
ölüm bana vız gelir
olmadığın dünyada kabir bile istemem...

Gelsene yar
kanadına alsana beni
uçursana aşkınla
ruhum bile ruhunu bekler olmuş
tenim sensiz gurbetlik
özlemlerim gurbetçidir sayılmaz
seni kucaklamak ister
sıla olmak için bekleyişlerim bütün...

11.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:45

HER YANIM HASRET...

Vardır ya haberi ustam; taş duvarların,
sabır ile, yarsızlıkla, hasretle,
kendin ile muhabbetin eylerken,
sen ki ustam,
hasosunu hem yazarsın şiirin,
nakış olur her hecesi dilinde,
davam der de okursun,
sanmasınlar konuşamaz taş duvar,
ses vermez tavan,
demir kapı sürgülüde kaç zaman,
sanmasınlar içimdeki sevdayı,
dışarıda dost duymaz...

çoktan silinmiştir gardiyanların,
parmak izleri kapı sürgülerinde,
anahtar sa müdüriyette,
bir panoda poz verir,
poz vermek ne, ışıldarken sırıtır...

işte emektar kapının boyası tanık,
kabarmış yüreğim gibi,
kıymık kıymık dökülür de,
tutunduğu yerinden,
elin değse sökülürde,
ama yüreğim ondan metanetlidir,
dökülmez kolayca hasretliklerden,
sökülmez davasına çakıldığı yerinden,

oysa demir kapının her yanı,
bir işkence görmeden,
yüreği yok,
hasretliğe yanmadan,
kara sevda çekmeden,
paslanmış ta,
pası bir toz zeminde ki betonda,
billur tuzdan da ince,
devriyelerin ayak seslerinden,
nöbetçilerin hasret türkülerinin,
yankılarından,
ağır ağır dökülür,
belki gün olur ki,
bu kapı,
hatta bütün mapusane kapıları,
yığılırlar yerlere...

ahh, hele şu kör pencere, ahh,
kimbilir hangi ustanın eseridir,
niye yaptığını bilipte,
yutkunarak övündüğü,
şu kör pencere, kör olsa bile,
şanslıdır ustam,
gözlerinle gün geçirir,
aydınlanır senin ile, ferahlar,
bilir bütün içindeki davanı...

ya senin haberin var mı ey aydınlık,
tavandaki tozlu ampül,
içimdeki aydınlığa tanıktır,
ben yazarken,
defterime, kalemime, duygularıma,
içimdeki nice nice hasretlerime,
ışık tutmuştur,
bilir neler çektiğimi,
hayıflanır, utanır gah ı ah eder,
derki, patlasam da kurtulsam...

ve tavanda örümcekler,
ağlarını yaparlar,
uzun ince bacaklarıyla,
durmaksızın, çok üretmek için,
tıpkı gündelikçi emekçilerimiz gibi,
fabrikalardaki her vardiyada,
kan ter içinde çalışan emekçilerimiz gibi...

örümcekler ağlarını dokurlar,
hep ilahi bir iç güdüyle,
hep ölçülü, milimetrik, nizami,
onlar dokurlarda,
hem vızıldar karşısında sivrisinek,
idam fermanı okur gibi,
hem de yoksulun kanı ile beslenir,
ahh sivrisinek,
bir geçersen örümceğin ince güçlü eline,
vay haline...

dışarda gürül gürül bir dünya,
bir an sevdalından yana, bir an vatandan,
bölünür de düşüncelerin,
kararın fikrin bölünmez,
davandan yana...

bu ses aynı memurun sesi,
yani aynı gardiyanın,
yemek yemek diyerekten bağırır,
şimdi maden yataklarında,
kömür karasına bulanmı yüzleriyle,
ince hastalık tutmuş ciğerleriyle,
metrelerce yer altından,
yer yüzüne çıkacaklardır,
temiz hava ile bir zaman uyuşamayıp,
ciğerleri yırtılırca öksüreceklerdir,
yemeklerini yiyip,
yine yer altına döneceklerir,
onlara nasıl yer yüzü yasak gibiyse,
çevher çıkarırken yer yüzüne,
üç beş kuruş maaşa,
burada da gardiyanım aynı işi yapıyor,
buarada içimdeki cevheri bekliyor da,
haberi yok garibin...

offf offfffff, işte şimdi zamanıdır,
bir çuval bulgurun,
nerelerden nerelere gelipte,
buralarda nasıl pilav olduğunu,
düşünmenin anlamanın...

hadi baş koy yastığına,
davana koyduğun gibi,
bir çentik daha yedi az önce,
duvar muradına erdi,
kıdem bastı hücreni...

yastıkta ki pamuk değil midir ki,
en hası en bol'u memleketimin bir parçası,
çukurova'dan yetişsede,
her yanında yetişende,
aynı renktedir,
ak pamuk işte,
fikrimiz gibi,
ama bu yastıktaki pamuktan,
sevda düşü kadar güzel bir yaylanın,
ortasında kavalıyla sürüsüne hakim,
bir çobanın sırtında,
keçe de olmaz, bu pamuktan kepenek te,
hele döşeğimdeki,
sigara yanıkları,
yanık yüzlü kömürcü,
tamirci çıraklarının güzel yüzlerine bulaşmış,
kirden, yağdan lekeler gibidir de,
bilirim ki onların yürekleri,
ak pamuktan da beyazdır...

bu yanıklar seni düşünmemin,
dalgınlığımın izleridir,
vurgun yemiştir içimde ümit,
belki o sıra sen olmuşumdur,
düşünürken ben,
ellerini tutupta, sigaramı düşürmüşümdür...

niye mi battaniyem pare pare dir,
sevdanın çuvaldızıyla niye mi diktim,
niye mi dikişleri iri iridir,
seni düşünmüşümdür dikerken,
içimdeki azametin,
içime sığmazlığın,
dışıma vuruşun gibi olsun diye,
iri iri sapa sağlam,
sevdam gibi metanetli dikmişimdir,
senin yüreğimdeki sökülmezliğine,
benzetmişimdir,
neyleyim dostlar, hasret te muhannet değil,
ne çare mahpusluk işte...

şimdi yüreğimi sökseler,
bir bütün sen görürler karşılarında,
söküldüğün yerde kan akmaz,
bir avuç inci fışkırır canım,
ve şimdi tempo tutar oldu ranzam,
sevda türkümüze,
yüreğim söyler de gözlerim dinler,
sana yine bu son şiir,
memleketim gibi sevdiğim güzel,
bu ranzanın gıcırtısı ki,
kızdırmaz beni,
hep bildiğim ses,
bir sevda orkestrası,
şef'i gözlerine son şiirim dir,
zamanı rutin,
notalar ömrümden,
değerler tamam,
sözler güzelliğinin kaleminden çıkmadır,
ama bu ranza,
sanki benden de mi sevdalıdır ey yurdum,
aldırmaz ağırlığımıza,
biz iki kişi yatarız üstünde,
içimdeki sevgilim ve bir de ben,
bu tek kişilik ranzada...

özgürlüğü ranzam da mı hayrandır,
kim değil ki söylese ne ?
özgürlük evrensel diye,
içimizde sevdanın evrensel oluşu gibi...

ve işte prangamın zinciri,
yorgun düşmüş,
ybir bekçi köpeğini andırır,
beton zemine serilmiş yatar,
kimse bilmez beton bilir derdini,
der ki ah ustam, zincirim der ki,
her halkam bir bilezik olsaydı keşke,
yirmiiki karat altından,
takılsaydım yarin ince bileklerine,
şıkırdatsa, kıymet verseydi bana,
ısınsydım teninde de,
yatmasaydım şu buz gibi betonda...

şimdi reimlerin benden mahzundur,
zulada ki resimlerin,
yastığım altından dürtler böğrümü,
boğuluyorum sensizlikten der,
mintan içindeydim de,
hiç değil se terin sinmişti üstüme,
çıkar beni yastığının altından,
bir bak yüzüme,
bir pozum gözlerine binbir poz olsun,
hüzünlü, sevinçli,
kah ağlar, kah gülümser,
bir mekanım var o da gönlün,
aşkınım ama, karasevdanım,
içindeki ben her yerinde binbir mekan...

bakma sevdiceğim,
burada her yan loş karanlıktır,
içimde dir gürül gürül bahar yüzün,
ve ellerin,
ben memleket sevdalısıyım sevdiğim,
özlemlerim bana sarılır da yatarlar,
ben mahpusluğa, sensizliğe sarılır da yatarım,
sindirerek seni ve mahpusluğumu içime,
mahpusluğuda seni bu hücrede,
benimle başbaşa koyuyor diye,
senin kadar severim...

bari sen de,
son mektubuma koyduğum,
kara sevdama sarılda yat,
düşünü görelim mutlulukların,
varsın olsun,
sana bir gönül bahçesi düşsün düşlerde,
bana sen gibi bir hercai menekşe,
sana irem bağı düşsün,
banaysa yeşil ve acı bir soğan,
o da bizim bahçeden,
yıkanmış olsun güzel ellerinle,
şimdi bir cıgaranın vaktidir,
yanan değil yatağım,
bütün ciğerlerim olsa,
hasretini anca bir tütün bastırır...

karanfil mi ezmişsin yoksa yarim,
tütüne mi karıştırdın,
böyle güzel kokar bu duman,
taze bahar misali,
hadi iyi geceler evrenim,
yarın bir başka gündür,
cıgaramı hep söndürürümde,
senin aşkını tutuştururum sabaha kadar,
seni özgürlüğü sevdiğim kadar seviyorum yar...

12.06.2006 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:46

VAZ GEÇMEKTEN YANA KIRIKTIR NOTUM...

Çok şeyden geçmek iyi de,
ya o yarden,
ve yarde ki, o özge yerden geçmeyi bilmem,
iyi yer dediğin gönül içidir,
gün batmaz, ışık bitmez semasıyla,
orada göç tutmaya bir neden,
anca ölüm ile iki gönülün olur ayrılmasıyla,
gürültülerle gönül nehirleri akar,
kah kıvrılır toprağın kollarında,
okşanan bir çocuk gibi, kah şelaledir,
toprağın sıcağına gözleri boncuk gibi,
gören gözler aşk ile bakıyorsa,
ayrılıktan başka bir pus tutmaz bilirim,
bildiğim ki asıl gönülden bakan gözler,
buz tutmaz bakışlıdır,
nasıl ki denizler buz tutmuyorsa...
canım, dünü yüreğinde aparan sen,
bugün ise bir neşter yemiş yürekle ben,
her yanım kanasada,
dişimi sıkacağım ölüme,
söz olsun gün bugün deyip,
yarına söz veremem ama, bilirim ,
fikridir hasta olan insanın asıl,
yürek değil kem ile yarayı kanatacak,
duygulardır, asıl çıbanlaşan,
aşkı yerinden hiç bir illet,
ve hiç bir güç sökemez,
olsada yarınlardaki azap çıbanlarını,
gitgide azdıran, aşka verilmiş söz,
özüdür insanın, bu dediğim söz ki,
bir gözün karşı göze, bakışıyla dediğidir.
ve bu sözün içinde bile,
sendeki gözün,
onun gözündeki maksat inceliğidir,
bilmem bunu böyle bilir misin ey can...

05.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:47

SULAR ÜŞÜRKEN, YÜREK KAYNAR GÜN GİBİ...

Şafakta ağarırken dağlar
ve üşümümş sular
sıcacık yatağına sarılırken
yollar yalnızlıklarıyla başbaşa iken
bir gül ağacındaki bütün güller
soluk verir doğama
renk olur seni düşünmek
yeni bir günüm başlarken
ve anca ısınırım seni görünce ben
geceden düşmüştür yıldızlar
bütün gül dallarına
gözlerinin pırıltısındandır
her yansıma
birde gülerse o mahmur gelincik
dalında bir diken olup
keyfimin özüne batmak isterim...

demirdendir gönül
aşkın mapus kapısı
sabırdandır vuslatların yapısı
kim isiter ki hasretliğin tapusu
varsın olmasın sensizlik
cihan olsa istemem...

şimdi geldiğini düşündüm
kanımızın rengi aynıdır
bahtımızın karası belli
ben senin sevdan tutuklusuyum
gözlerini fermanım
kirpiklerin darağacım bilmişim
var bakışlarına as beni
sensizlikle zaten ölmüşüm
bir bilse zaman seni ne çok beklediğimi
bu anı en başına çeker
son dileğimdir
suçum seni sevmek
dileğim vuslatımızdır
hayat aynı suçu işlememle başlamış
seni sevmektir bu suç
bir değil bin kez ölsem
ve yeniden doğsam
ve sevmek her defasında suç olsa
yine seveceğim seni
kapat gözlerini
gözlerime bir baktığın an
sensiz yaşamayı istemiyorum
gözlerinde can vermek
yüreğine gömülmektir son arzum...

kim bilir kim
öyle yakın ki gözlerin gözlerime
gözlerim düştü gözlerinin içine
derinliğin manası oldum
dalarım dalarım tükenmez
çıkamıyorum içinden
öyle sıcaktı ki ellerin
ellerim yandı
şiirlerimde her satır mecnun
her son kerem gibi
aslından bir dolu kitaba döndü yüreğim
felsefenin de babası anası olur
sana olan bu karalar karası sevdam
dokunma sende kendimi
okuyup öğreneceğim
sen olmak için binbir kere
talim etmesi gerekir yüreğimin...

hele gelipte
yüzünü sürsen bir kez yüzüme
cehennem ateşinden aşkımla yanarsın
tenimde her gözenek sen
bilirsin demir de yanar
can da yanar bilirsin
toprak yanmaz
biz bir avuç toprağız
yanarız aşk için
toprak yanmaz sevdayı bilmedikçe yar...

gel her günüme güneşi gözlerinle serp
bakışlarından sensiz gelen ölüm bile yanabilir
biz toprak gibi kavruldukça
ateş anlar bir gün olur
yakmak sevdanın özünden
oradan gelmedir aslı ateşin...

tut ellerimi güneşe gömelim kendimizi
sevmeyenler bilmezler
ateşten bu aşk yatağının yumuşaklığında
ne güzeldir sarılıp ateş olmak güneşle...

05.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:48

AT AT AT...

At, hedef geniş
kurşun dardır at
varmak eşkıya başı olmaktır
olması yerde olmaktır
vuslat ile paramparça
dağılmaktır aşk aşk aşk...

at, ümit geniş
yokluk ondan geniştir
al kenara at
çareiyi bilmeyen aklını
düşüne bile giren hasretin
kurt olan başına
gerçeğinden kurşunlar at
yarınların bütününü
kurtarmak için
ağaçlar yeşil olmazsa olmaz
sular saf
gök ve deniz mavi
olmazsa olmaz
at, üstüne çöken
bu zifiri karalar giyinmiş
kader denilen
sevimsiz düşmanı
at içinden at...

at, meydan geniş
at ayakları bastığı yer kadar
ve sırtındayken ağa bey olduğun
eğerini sırtlan bir hele
at koşmak, terlemek
bir sofraya ulaşmak ne zormuş gör
aslanın ağzından alıp
cirit oynamak nasılmış kaderle
al insanlık hisseni
aklındaki kanatlı atın
sırtına at
doludizgin giden hayata yetiş
gün ışık hızıyla geçer
yokluğu ondan hızlı
kendini kendine vur
kendindeki korkuyu sök at
atma ama gönül atını
hep sucukçular mahallesinde
kaybolur nedense at
azat edilmiş bir yürek
bir yürekten kopunca
at, olmaz olsun yüreksiz yürek
kopart içinden at...

at, kahkaha at
at ki iyi bilesin
arpanın, şekerin
ahırın, sarayın
manasının betimi
at, ıskalamadan at
ıskalarsan
kader denen keskin nişancı
yüreğini değil
can damarındaki
canın özünü vurur
at, bir gülücük at
at ve bil ki
atılan bir gülücük
atıldığı yere tam isabettir
bakma bir yarışma değil bu iş
eğer olsaydı
bir mutluluktan gülme yarışı
atlar birinci gelirdi (ihhhiiihhhiiii)
kim demiş kişneme diye
en güzel gülücüğün resmidir bu
atılan meramın merama tam isabeti...

at koşar
at kazanır
hayır
at koşar
binen kazanır
dizgin yön olur
ayak ilahi motor
kuyruk kaşır
en dertli kemanın telini
bu ince hastalık veren saza
bir davudi nara at
hasretin şifası yok
ölümün çaresi yok
at üzerinden at
şu onsuzluk denen
kimsesizliğini
tarla anadır
yağmur baba
humusu döl ile gelişir nasibin
lakin lokman hep ağızının alabildiğidir
at artık şu nasipsiz ağızı
yüzünden at
bil ki
en iyi koşan at bile
bir kulübe dahilse
ve özgürlükten yoksun ise
nice koşar
ve nice nice kazandırır
kazancı yalnız
bir torba arpadan ibaret
ve en iyi koşan atın
arpadan değersizdir hayatı
kırılınca bacağı
kafasında bir nokta kalacak
küçücük bir kurşun
büyüklüğü değildir
bari doluya at
ölümü can çekişmesin
kadersizliğin gırtlağına dayandığı yerde...

at,
at dediğin
iyi çifte telli vurur
vay anam bayıltır tokmağıyla
ve atlara gözlük yakışır
ama etrafını görmesin diyedir at
çıkarlar takar bir armağanmış gibi
o kara gözlükleri
hadi bırak koşsun
dağ tepe, ova demeden
doludizgin koşsun
içindeki zincirlenmiş at
ağlar sonra at
salya sümük
insanın hinliğidir
bilmez mi ki at
eşek karnının boyunda ama
insan şeytanın huyunda ise
bilir ki at
nice amaç için atın
insan at ile eşeğin daha gücünü aşar
katırı yavru doğurtmuştur
at, eşeğin eşekliğinden
atın rüzgar hızından
bu zulüm amacını at
nice cengaverler
at sırtından
cengaver olmamış mı
bilmiyor mu sanırsın at
lakin dizginleri insan elinde oldukça
kanat taksa uçamaz at
bir ahırın içinde
varlığı kadar değerlidir at
öldü mü adı leştir
ister kurt yesin
istersen çukura at
ört üstünü bari
emeğinin kokusuna karışmasın
sonunun kokusu
bir kez kalleşliği
at içinden at...

05.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: ZEMHERİNİN YAZ GÜZELİ...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 13:50

GEL EL ELE AZİMLİ YÜREKLERLE SONA GİDELİM...

Cebe gibi bir kızıl gülü
giyinir o ak güle giderim
ardımda kalan
toz duman bir mazi
ve anılar imparatorluğundun
vurulmuş sevda ile
ölüme düşmüş, hepsi de ikimiz olan
sevdalı gönüllerimizin,
bir ekilip birinden bin sevda
çoğaltmış olan
ama kaderimizin
bütününü de alınlarından vurduğu
neferi sona uğramış
ömrümün aşktan bilenmiş
yiğit yanları kalır geri
ben gülün gül olması için
su gibi elzem
nefes gibi
ölmemiş olmanın kanıtı olarak
o kızıl yanına karışmaya gülün
giderim
kapısına dayanırım
kaçak bir umut ile
düşünün bile bacasından girerim
ocağına düşerim
kerem gibi
gönül ocağım o kızıl yanına düşerim
alevinin ortasına tam
aslı ateş bildiğimdir
o kızıl gülün
keremin sevdasıyla ölümü
hasretin cehennemine
düşmektense
ateşine yanar ölürüm...

ikimiz bir ateş gülü oluruz
vuslat ocaklarında
hiç söndürmezler bizi sevenler
ötesi naçarlıktır
serimi meydana koymaya geldim
ey sevda ateşi
ocağına at beni
fikrim ile, zikrim ile yanayım
ateş te o gül değilmi zaten
aşk ta, güneşte aynı, hep yakıcı
cehennem ise
gönüle kalan
hasret etişimizin içinde zaten
cehennem üstü
bütün anılarımız yanıyor içinde...

hayat bazı zaman badem çiçeği
ardından gelen mevsimde
gözlerindir meyvesi
kabuğunu kırdın mı bakışmanın
tadına varırlır olan
aşk bakışmakla başlar
dilde söz, dudakta öpüş kınası
nağme olur sevda türkülerine
notalarda yürek vurur
portelere dolar
hüzün ile
dört yol içinde kalır hep ses
başı ve sonu uçurumlara çıkan
burulmaz ki söz sevdaya
bohçesini almış bir kız gibi gidiyorsa
türkü vurulmaz ki
ağıt hançeriyle
yutulmaz ki uktesi
ille de denilecek sözün
olmazsa olmazı kızdırlmaz
küstürülmez ki aşkın
sonra ten ile
rüzgardan firar etmiş
gönül odasının içinde
dağılmış yastıkta bekleyen saçlara
nasıl söz anlatılır ey aşk
murat bir bakışının mühürüdür onun
icazetini vuslat bekler
şafak terin tere karışıp
söktüğü yerdir
mutluluktur tüm çıplaklığıyla venüs
sevişmek karanlık bir odanın
görünmeyen duvarlarını görmek
düşün, gerçeğins inmiş olduğu
ayrıntılarının içine düşmek
renklerini açığa çıkarmaktır
anlatılamaz olan
ama, anlatılması gereken her şeyin...

belki güzel bir duygum
sensizliğin boş sokaklarında kalır
ellerinin izleri ne güne duruyor onun
değil mi duygularımın orman yeri
kimseler görmeden
alın onu aranıza
damarınızın içine sokun
kanınızın içinde ısıtın onu
o da sizden biri
özünde aşkın renkleri vardır
onsuz yetimdir
bensiz öksüz
siz onu biz edin, ikimiz edin
kanımıza borç bilelim
dünya ahiret
öderiz ömür bitende
bakın ne çok oldunuz
iki gönül içinde
hiç biriniz dışarıda kalmasın
karanlıktır mutsuzluk
sevimsiz renk, kör ve dipsiz, susuz kuyu...

var mı öyle kolay yoldan
aşkı son ümidimiz ile
yok gibi, hayali bir
son ümide sarıp gitmek olur mu
kimse görmedimi sanırsın sen
ayrılık
kapından çıkar olmazmı
ayrılanlar senin
dalmaz mı karanlığının içindeki yola
ve kaybolmaz mı nihayet
bilmez misin
her yılın dört mevsimi var
sevdanın mevsimleri hep içinde
vuslat beşinci mevsim fazlalığıyla
ayrılık hazan
vedalar kış, zemheri
aşkın giyindiği kefendir
gömülen dışlanmış ümit naaşlarıdır
kainatı kabir etsen sığdırılamaz
gel yahu gel
bize yeter, gönlünü gönlüme göm
gayri istenmediğimiz yerlere
düşmeyelim
birbirimizin duygularının içinde
hudutlanmış yurtlara benzemeyelim
doğduk gönül ile
çoğaldık aşk ile
vurulduk hasret ile
öldük ayrılık ile
vuslatımızı yonttuk
zümrüt özlemlerimizle
koymadı
aşka karşı olan zalim kader
tut bir yanından sen
bir yanından ben tutayım
koyalım yüreklerimizi üztüne
salacağk sonumuz
kaldığımız kavuşmazlığımız olsun
kendimizi kendimizin içine gömelim canım...

sonumuzu bilelim
öleceksek yürek yürek ile
can can ile ölsün
aşka gömsün kalan zamanımız bizi...

08.05.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply