KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Moderator: Yöneticiler

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 14:58

SONSUZ...

Ömür bitti biter çileye devam
Aşkı ecel bildik dahasımı var
Tabutumuz elem, birkaç güzel dost
Taşındık sessiz köye çıkasımı var...

Dedik sevda sevap yarla elele verdik
Nice haksızlığı alnından vurduk
Sevda ocağında divana durduk
Ömrümüzün daha başka cakasımı var...

Yarenlerim kaç idi şimdi sayamam
Hele biri varki bin yerine koyamam
Ölürsemde ağlama gülüm kıyamam
Hasretle ölümün hiç şakasımı var...

Bize ister mecnun kabri kazsınlar
İsterlerse leylamızı günah yazsınlar
Dahası ki tüm sevabımızı çizsinler
Ayrılık cehennem bize arkasımı var...

Günü aya, ömrümü yıllara sorsan
Nice sensizliğin bari biri sen olsan
Duygumu tartsalar dara sen kalsan
Canın ol dara seni tartasımı var...

İki göz bir canda ya gönül gözü
Sayısız gen aşkın sayısız yüzü
Hatta hesaplansa ayağın tozu
Karun olur gönül batasımı var...

Ellerin dokunmuştur nice nesneye
Bakışın dokunmuştur güne geceye
Hatta sen borçlanır şiir, her bir heceye
Gönülün sensiz cana söz katasımı var...

Niye illede ben demezsin bana
Dedğin an kalbin düşer zindana
Benim aslım bu keremdeki yangına
Sevdandan alevlerin tütesimi var...

Hani dudakların, hani sözlerin
Hani tatlı badem güzel gözlerin
Silinse beklediğim yerde izlerin
Ecele dek sevdan, yetesimi var...

Umudumu versem pek azı kalmış
Yetinemem deme hep canözü kalmış
Yüreğimin yüreğine son sözü kalmış
Sevmişim seni sözünün bitesimi var...

18.12.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 14:59

GELSEM YÜREĞİMİ KANATIR MISIN...

Düşündüm taşındım sana gelmeyi
Gelsem yüreğimi kanatır mısın
Bir mecnun az, bende mecnun olmayı
Desem leyla olu çölde aratır mısın...

Özelim sevdandır akşam sabahım
Gün başlar hasretinle saatler ahım
Akşam olur sensizlik tek günahım
Gelip sevabına beni ağlatır mısın...

Gül açmış ovalar ilkbahar gelmiş
Bülbülde sevda dil, sular çoğalmış
Neyleyim yokluğun bana kış kalmış
Bari gözyaşlarımı çağlatır mısın...

Sular uyur zalim hasret uyumaz
Dağlar karda kalır ahımı da duymaz
Sıradağlar bile derdimi sayamaz
Ey aşık bizi elele bağlatır mısın...

Kadir mevlam bu kul, şu yalan handa
Sanki hiç olmamış yarsız cihanda
Yol, yokuş, kavuşma umudu sende
Leyla karvanımı bir eyletir misin...

17.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:00

KİBRİT SUYU HİÇ KALIR...

Vaad eder yağlı, vaz geçer yavan
Gözü kibir kara, insan beğenmez
İşi sudan bahanedir çatlasa havan
Döver kuru fikrini yol yordam beğenmez...

Duvarlarıı seyir için gider camiye
Gerçek inacı hiç vermez hamiye
Çeşmede susar da, içme sen diye
Suyun saf aktığı yerden beğenmez...

Eleştirir hemde boyundan uzun
Fikri şaşkın eder gecen gündüzün
Zemheri soğuğunda diyorken, yazın
Doğruları yüzündeki terden beğenmez...

Uzağa yakın deyip yola çıkarır
İnansan anında sapaya varır
Asası yok hayali sürü otarır
Zikri kurt, fikrin hırtlıklardan beğenmez...

Marabalık ille ağa kapısı değil
Bilir de, yine der el öpüp eğil
Akan çağlayana der çağıl çağıl
Boş gürültü işte, şom zırdan beğenmez...

Burnunu bilmediği her işe sokar
Minareye bile tepeden bakar
İlle ben der kendine hep haklı çıkar
Ne akılsa durduğu nuru yerden beğenmez...

Fikri kılı kırk ile yarana ne kadar boş der
Hayratını değıtana deget serhoş der
İç karasını görmez, demirciye yanmış der
Fikri buz ama, şems'i nardan beğenmez...

20.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:01

BAHAR SENLE GELİR...

Mevsim kışa yakın di gel diyorum
Bahar senle gelir onu düşünme
Sensiz dört değil, ondört te olsa
Yaz meyvesiz kalır, beni düşünme...

Şafaklara günü aşk fermanı yaz
Bulutlara göz karandan sür biraz
Aşk yağmur çisesi can gönülle niyaz
Ederken çok iz kalır, dünü düşünme...

Özlem kapısından çıksın ayrılık
Nöbeti vuslatla can alsın artık
Olsada aksakal, gömleği yırtık
Bakışların giyer mecnunu düşünme...

Göçmen kuşlar bile yaz yurdu arar
Ayrılık gün değil, bir ömren zarar
Hasret kör bir bıçak, duygun parçalar
O yare git, yolun sonunu düşünme...

Beklerim şafağın attığı yerde
Hasretin çekili hep perde perde
Belki ölümden de beter bir derde
Düşmeden gel, onu bunu düşünme...

Feleğin kapısını çal deme gayrı
Bak mevsimler yürür olsada ayrı
Geceme düş olan, hayalim seyri
Bugün söz ver, gel yarını düşünme...

21.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:02

KAHRINLA YOĞRULDUM; SABRIMLA PİŞTİM...

Aşkından özlemin yurduna göçtüm
Kahrından yoğruldum, sabrımla piştim
Cananım namına candan da geçtim
Ne canan anladı, ne hasret beni.

Seni bade süzdüm gönül tasımda
Mezem hayalindi derdin soframda
Kadeh arkadaşım her göz yaşımda
Ne o can anladı, ne damla dert beni.

Kader saydım günler sensizlik oldu
Ümit ettiğim anlar sensizlik kaldı
Hep sabrettim yıllar sensizlik doldu
Ne güman anladı, ne son sabret beni.

Yüreğime kurdum kendi dar ağacımı
Saçlarına astım hep sabır gücümü
Gözlerine yükledim de gönül göçümü
Ne yar, nede zaman anladı bir ibret beni.

26.11.2008 Kartal
bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:03

GÜLÜŞÜN...

Bir sıcak bakışın güle düşende,
Bir bilinmez gül olursun gülşende,
Bir rayiha senden fani bedende,
Bir özlenen cennet olur gülüşün...

Bir sevda türküsü, aşmazı aşar,
Bir yürek ben olur, hep sana koşar,
Bir sesin içinde nice sen yaşar,
Bir beklenen seranat olur gülüşün...

Bir mecnuna sahra, vahası leyla,
Bir çöl mecnun etmez, dahası leyla,
Bir serabın aslı canı olası leyla,
Çöl geçilen kanat olur gülüşün...

Bir yürek sancısı tüm aşıkların,
Bir ümide varmak tüm yokun varın,
Bir gönül dolusudur bütün çıkarın,
Can bulunan kainat olur gülüşün...

04.02.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:04

SON KURAKLIK...

Uyanırım
aklıma sen düşersin
geceyi de sen mi uyandırdın
aralık geceleri böyle olur diye
kapısı kapalıdır
yeryüzüne gökyüzünün
bir kara perde gibi bulutlar
gözlerinin ışığını
sür uykusu kaçmış geceye
yanıma gel
masalın en hipnoz edici yerine geldik
seni seviyorum dediğimde
saçlarını okşadığımda
kolumda uyuyacaksın
şimdi bulutlara yaslamıştır başını gece
korkunun kayıp olduğu kadar
karanlık var
yıldızlardan yatağının olduğu yere
sanki tırnak kesiği kadar
bir mesafededir
duygumun içindeki yıldıza düşüşün
varsın gece atsın üstünden kara giysisini
varsın şafak
yolun sonuna gelsin
dağların önüne gerili yokluğunu
aşması var birde
hele dur yüreğim
ağşama sen içimde
uyandırma birde içimdeki
bütün yalnız genlerimi
daha gözlerimi silemedi
dünkü güneş
ve daha dün gecenin
suları çekilmedi
sel baskınları yemiş
hasretimin
kurumadı daha bir zerresi
dağları eritecek zehir zemberek
gözyaşlarım
dokunsam akacaklar
rahmet bu gözyaşına bürünmüş
içimde nice ovaları sular
merhametiyle sevdanın
ve şimdi yerin dibindeki
lavlara varmıştır
bir gül tohumu gibi olan lavlar
dokunsam
yanardağ büyüklüğünde güller açar kıpkızıl
göğüslerinin uçları
dudaklarının yaz iklimlerinden
öpüşlerin dalga dalga yayıldığı
susamanın susamış olduğu
bir hissedişle
dokunsan,
sarılır öperim dudaklarını
dudaklarımı
cehennemin ateşine feda etmişim
köle yazmışım nefesine nefesimi
dur hele
tenimdeki en cılız tüyüm
başımdaki
ilk ağaran saçım dur hele
bırakma kendini az daha dayan
onun parmakları sana doğru ilerliyor
belki dokunacak ilk sana
belki sen yeniden simsiyah olacaksın
yirmi yaşımdan kalma olacaksın başımda
mezarda çürüyen tenin
saçlarından bir tanesi
işte o dokunuşun ölümsüz
canın ahiret bekçisi saçımın
en yaşlanmaz teli
sen ağlama gözlerim
az daha sabret
pulluğun soğuk demirinde
bir avuç toprak sevinciyle
demiri kızartacak bir ateşle
yanacak sana olan sevdamla
o toprak
toprak yanmaz kim demişki
güneşi kazana koymadan yakan yaradan
bir dokunuşunla
içinde sevgi kainatın koyduğun
şu yüreği
canın içinden içe yakacak
bir başak baş kaldırdı
işledi zincirleme sevda
ne kadar bol aşk hasatı
kimseler vuslattan yana
aç kalmayacak
gök yüzünü ambar yapacağım
bulutların üzerine serpeceğim
bir başak dokunuşunu
bitecek bütün
alnına vuslat açlığı yazılan
mecnunlar
keremin külü aslıyla
dansa tutuşacak
belki bir kılçık
batacak gözüne
gönül körü olan gözlerin
güzel ne demek
güzel içinde
kevser ırmağı akan
bir sevilenin yüreğidir
güzel
iki gören gözün
iki göze gözler gözü deyişidir
bırak ben ağlayayım
ey gözlerim
gözlerime kirpiklerini batırsın diye
gece halime ağlayacak yoksa
karanlığın her zerresi
gözlerimi görmeyen o gözlere
yağmur olup düşecek
bir kılçık kadar incitecek gör diye...

neyse dokundu işte hayali
uykumu teselli etti
şafağın yüzünden çekti perdeyi gün ışığı
gözlerini açmışsın
tek anlamı bu, gün başlamış
bir daha senli
varsın yatağına damlamasın
terin olup
duyguların ateşinden geriye kalan
bir sıkıntılı kavuşma arzusu
varsın olmasın
yatağında yanına düşmesi canın
öyle aç, öyle susuz, öyle yorgun ki,
düşü bile ölü gibi uyur
hayali lal olur
bir bilinmez halsizlik çöker üstüne
senin uykunla uyuşturur
birbirine katarız uykumu
ruhum ruhunun kapısını çalar
sevdamın elleriyle
saçlarını okşamasınlar
tenim kıskanır
yalnızlık zamanlarında
nara boyanmış tenim
koy ellerimi,
ellerinin yanında yer yok mu canım, koy
uykusuz koyma bari okşamaları
ellerinle uyusunlar ellerim...

02.12.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:06

MESELE...

Semalarda pamuk tarlası bulut
Rahmeti vesilesini bilmek mesele
Şükredip buğdaya, çağlayan suya
Dost ormanda yeşil kalmak mesele...

Hamilik namus ise bastığın yere
Hak için bakmalıdır ol şahasere
Liyakat mühürünün düştüğü yere
Kalbile kanaati vermek mesele...

Ademle Havva'dan nice eveli
Yaradandır arif, tek büyük veli
Şimşek çakar gök gürlemezden eveli
Asıl şerri aydınlıkla vurmak mesele...

Lokmanı adilane alsan şükürle
Rızkını hak için bölsen fakirle
Terinle dost olmayan eldeki kirle
Herşeyi hakkaniyet bölmek mesele...

Yaranın sebebin bilip tenin her yanı
Her çarenin gücüyse derdin bir yanı
Lokmanhekim; sebep deyip sararken onu
Her derde dermanı, hak bilmek mesele...

Ferhat'a dağdan ağırken şirinin aşkı
Dağdanda heybetlidir o gönül köşkü
Zorlar kapısından hiç geçmeyen aşkı
Yüreğin darından geçirmek mesele...

17.10.2008 Kartal
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:07

SÖNMEYEN ATEŞ...

Kim bilmez ki ayrılığın
Adı o vefasızdan kalmış
Ben yinede diyemem ki
Her acım o kızdan kalmış.

Kaşı keman, can lokmanım
Sensiz yarım hep sol yanım
Damarımda dönen kanım
Can dediğim o özden kalmış.

Ellerindir kar beyazı
Gözlerin gün sunar yazı
Bülbülün şu güle avazı
Gittiğin o güzden kalmış.

Hududu yok kalbin sana
Can hedef kirpiğinle vurmana
Bir toz edip savurmana
Her özlemim yazdan kalmış.

Dudağındaki gülüşten
Kerem yangını öpüşten
Arzu endam o gidişten
Bıraktığın hazdan kalmış.

Aslım adım unutmuşum
Keremden çok tutuşmuşum
Gönlünün yerinde tütüşüm
Sen ateş, can közden kalmış.

11.11.2008 Kartal
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:08

HEP SANA MAHSUS...

Düş gönlüne giden o mecnun yoluna
Ömrün leyla gözlerinden zindana mahsus
Binbir engel hatta, yarsız sırat var
Aşması var kaf'ı hep sana mahsus...

Yolda bazı kuzgun, bazende hayal
Düşecek gözlerine, savuracak yel
Bazı bir lokmaya muhtaçta eyler
Gönlüne dilenmek hep cana mahsus...

Gökte uçar turna haber beklersin
Suyun akarına dersin dökersin
Zemheridir hasret ciğer sökersin
Derdin çaresizdir hep lokmana mahsus...

Sırra kadem basar başında akıl
Gel onca yar var başta hadi seni bul
Yar hatta deryadaki balıklarda pul
Hep bir ümit ışığına dalmana mahsus...

Gururun kırık, ayak yalındır artık
Hayalde yarin su, serabın katık
Varmayan yollarında cana şaşkınlık
Ne leylaymış deyi abbas olmana mahsus...

Düşte bir peri var, gerçekte boşluk
Tükenir ümitle yarenlik hoşluk
Boş ümit ölümdür, bitmez sarhoşluk
Can vermek onsuz yudumu almana mahsus...

07.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:20

SAYISIZ...

Ya yol çöker ayrılık depremiyle
Ya da azrail beklenmeyen anda
Gelir gerçek mal sahibi olur canının
Yaslanır gırtlağına birden ecel
Nefesine düşer bir hançer gibi
Aklın bile düşüncen göçünce
Yaslanamaz boşluğa
Ölüm seni unutmak olmalı
Ne çok unutulmak bıraktım
Azrailin işi uzun
Kaç can alacak aynı model, aynı ten, aynı mecnun
Ve aynı leylaya sevdalı...

Bir sır olur giderim deme
Sırrını bir başka yüreğe
Söylemişse yüreğin
Bir ölümcül illettir ayrılık
Deme ömrümce çekerim
Bir canın ayrılır, bir yüreğin, eder iki
Hangi iki canım, hangi sayıdır ki
Senin zerrelerini sayıp kesin sonuca varır
Ayrılık bir kez yaşanır görünür ama
Hani ya yürekteki sonucu bilen kimdir...

Gittiğim yerlerde hep bir sen unuturum
Aranırım sevmeyi bilen bir yabancı gönül dilinden
Gittiğim yerlere o kadar çok sen ile gidiyorum ki
Rüzgardan uçuşan saçlarımdan bir tel düşse
Ya da kaç soluk alsam
Var hesapla kaç sen kalmışsındır oralarda...

Tenim esmerliğine tazelik katar her yaz
Gülüşünü sürer güneş yüzüme
Dudaklarının rengi katmerler dudaklarımın rengini
Yüzüm gülşendir hayalinle
İçim hasretinle kuzey kutbudur
Kör karanlıklarına yeter gecelerin
Buzdan giysilerini hiç çıkarmayan sensizliğimden
Öylesine çok üşür ki yüreğim
Düşümdeki benler bile hep birden titrer...

Bu bitmez ayrılık yolunu yapan kimdir
Dağlara sordum bilmez
Sulara sordum kurur
Geceler günleride kendine katmış
Soracak kimse yok artık...

Camdan bakarak olduğun yere
Günümün kırılmış sensiz her yerini
Yılın ardiyesine atıyorum
Bir fincan kahvenin kırk yıl olur hatırı
Kahverengi gözlerin var sırada
Hangi ardiyeye sığar
İçimden taşıyor olduktan sonra
Seni yüreğimden başka
Zaten bir de kabrime doldururum
Yine taşar
Naaşıma bile yer kalmaz iyi biliyorum ki...

Görkemli dağlar övünmeyin
Ferhatın bir yüreğinin gürzüne dayana bildiniz mi
Ya siz ıssız çöller
Leylanın dudaklarından başka vahanız var mı söyleyin
Mecnunun gamından dikenlerle dolu kaktüslerinizden gayri
Susun bari, kıskançlık dikenlerinizi çekin içinize
Gidin hepiniz gidin
aşkların, aşıkların, maşukların hatırı için gidin
Ve bizim gönül gülşenimize nazar etmeyin hiç değilse...

05.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

Re: KAPILAR, EŞİKLER, KÖPRÜLER VE YOLLAR...

Post by baytunca » 12 Jun 2009, 15:21

BİR BAŞKA MAKAM...

Can kuşlar uçarlar
renk renk
ırkların ayrı özellikleri ile
bir evrensel güzellik yarışması başlar
sevda bütün kuşların güzelliğinden karmadır
dünya kainatta bir tane
özelliğimiz var
varsın kainat seçsin
insanın sevdadan yana güzelliğini
bizim güzelimiz güneşe renk
geceye saçları perde
ve bakışlarında
yüreğimin bir ucundan öte ucuna
zaten kainat var
bulutlara salıncak kurar
bir çalımlı dişi kartal
kaydırak kayar
bir erkek kartalın
yüreğini sallar
zerreleri toplanır bir araya
bulutlar dedikodu ederler
sevdası bile bir çalımlıdır
edası gök renginden
kanatlarında bir uğultusu
uçar türküler içinde
yürek yürek okunur
lehçe lehçe söylenir
bu meramını kendi dilinden
arzuhal eylemektir
ya seni sevirem der
ya ya da yoluna kurbanım
var imla kurallarını sen koy
benim dilim bunca döner
sana sevdam kaç renkten
mesele bütün nota sehpalarında dünyanın
hangi sazla çalınır olsa
hangi dilden, hangi telden
ve hangi ton sesten okunsada
sevda türküleri
yüreği hem kanatır
hem kanayan yere tuz basar
cananın gözleriyle
asılır pir sultan olur
yürek yüreğin içinde
fermanı mühürü o güzel gözlü
anlatacak kelime mi var
aşk anlatılmaz canım
gözlerinde oldukça
bütün lisanlara hitap eden
her kelime
lügatı beynin bütün nöronlarına kazılı...

Sevdada dört mevsim karmadır
hatta çarpılır katlanarak mevsimler
binbir mevsimdir
bir sarılış bazen
ve bazen
bir kar tanesidir canan,
baharda yaprak
dalda onbeşinde bir deli yürek gül
ve bir başına büyür kuralları kendi özünden
yeşil elleriyle bozkıra göz kırpar
toprak en derinden su yürütür
çölün yüzünde vaha olur sevda sevda
leyla ile mecnun akar
kaktüsün dikeni pamuk yumuşaklığındandır
dudaklarını öperken maşuk
güneşin ateşi çıkar kıskançlığından
çıplaklık kendini serper
pembeye boyanır gözün gördüğü her yer
sevişmenin renkleri yaradılışın
aşk başı çerçisinden alınmadır
yazmanda gül olaydım
oyy gülümcan
mendilinde ince hastalığa düşmüş
bir damla kan olaydım
kızılcıklara inat
dudaklarına kiraz tadıyla düşsün öpüşüm...

Yürüme öyle başın öne eğerek
mahmur bakışlım
sevda ile bakarken gözleri
yüzün onsekizlik kız ifadesi giyinir hemen
ve durulur en azgın suları bakışından
deli gönlüm bakırköye düşer
yüreğim Mazhar Osman'lık olur
elleri bağlanır ardından bütün özlemlerimin
sukunet gömleği giyer yürek
aklımı çizmesin diye ellerinden kalma
hançer keskinliği sıcaklığıyla
yakmasın diye bağlar ellerimi yüreğim
seni seyretmek
bir ağaç gibi ruhumu dikmek ruhuna
ve aşkın yeli ile sallanmaktır
aynı anda aynı yönlere
muradın ölüm zamanı
ağıt gibi gazel gazel soyup atmaktır
vuslatsızlığı üstümden zamansız
ve dokunmayı yaratmamış olmasıdır tanrının
tenin nefesi bile fırtına bilir
ağaçlar ayakta ölür canım
sevdalar yüreklerde ölsün bırak
aşk toprakta çürümeye layık olamaz
gönül kabristanımız ne güne durur
nice aslını gömdüm içine
kül ettim kendimle yakarak
nice hep seni
kerem bir değil benim sevdamda...

Anca kapanır aşk kitapları
nefesle başlayan yaşam
ölümü nefessizlik bilir ayrılıkla
farketmez ölüm
senden ayrıldığım gün tatım ben onu
umrum değil azraille tanışmak
tarifsiz bir renk içine zaten düştüm
sensizlik boşluğu imiş
derinliği ölçülmez
azrail korkar içinden zaten
hem içinden sevda göçmüş yüreği durdurmaya
azrailin eline ne gerek
ayrılık apansız durdurmuştur o anda
zaman küsüp gitmiştir
yokluğu ile kayıptır evren
ve sensizliten zaten kayıptır yüreğim...

Eğer nefes almak sensizlikse
ayrılık günü ben o atmosferden
gidişinle zaten çoktan çıkmışım
ölüm bana vız gelir
olmadığın dünyada kabir bile istemem...

Gelsene yar
kanadına alsana beni
uçursana aşkınla
ruhum bile ruhunu bekler olmuş
tenim sensiz gurbetlik
özlemlerim gurbetçidir sayılmaz
seni kucaklamak ister
sıla olmak için bekleyişlerim bütün...

11.06.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply