Duygularda
Moderator: Yöneticiler
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
Duygularda
DUYGULARDA
Penceremi döven yağmur
Beni titreten tıkırtılarda ...
Geceyi bastıran bu ses
Derinleşiyor korkularda ...
Karanlığa açık gözler
Beliriyor kuytularda ...
Alın beni diyorum ,
En acı duygularda ...
Pembe ince dudaklar
Soluksuz kahkahalarda...
Kurduğum hayaller
Cansız uzanışlarda ...
Ellerim kapalı sımsıkı,
Bilinmez dualarda ...
Duyduğum bu sesler,
En acı duygularda ...
Son gözyaşı, son acı,
Bilemiyorum bu kaçıncı,
Kalemler çığlıklarda...
Bağrımı yırtan feryat,
Buz gibi soğuk hakikat ,
Müebbet cezalarda...
Bir şey veya birisi...bekliyorum,
En acı duygularda ...
Soner Güler , 2002
------------------------------
Hece, durak, uyak anlayışını pek umursamadığım serbest bir çalışmamdı...
Penceremi döven yağmur
Beni titreten tıkırtılarda ...
Geceyi bastıran bu ses
Derinleşiyor korkularda ...
Karanlığa açık gözler
Beliriyor kuytularda ...
Alın beni diyorum ,
En acı duygularda ...
Pembe ince dudaklar
Soluksuz kahkahalarda...
Kurduğum hayaller
Cansız uzanışlarda ...
Ellerim kapalı sımsıkı,
Bilinmez dualarda ...
Duyduğum bu sesler,
En acı duygularda ...
Son gözyaşı, son acı,
Bilemiyorum bu kaçıncı,
Kalemler çığlıklarda...
Bağrımı yırtan feryat,
Buz gibi soğuk hakikat ,
Müebbet cezalarda...
Bir şey veya birisi...bekliyorum,
En acı duygularda ...
Soner Güler , 2002
------------------------------
Hece, durak, uyak anlayışını pek umursamadığım serbest bir çalışmamdı...
Last edited by yasakresim on 31 Oct 2006, 16:58, edited 2 times in total.
- serhat_izmit
- Kıdemli Üye
- Posts: 325
- Joined: 28 Jul 2006, 21:54
- Location: Kocaeli
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
- sabır taşı
- Kıdemli Üye
- Posts: 1179
- Joined: 26 Jan 2005, 18:32
- Contact:
- idam_mahkumu
- Site Admin
- Posts: 323
- Joined: 16 Jan 2005, 19:43
- Location: Gaziantep
- Contact:
- Gönül_Dostu
- Kıdemli Üye
- Posts: 215
- Joined: 08 May 2006, 15:56
- Contact:
gönlüne sağlık soner ,2002 yazmışsın şiiri aradan uzun zaman geçmiş,güzel ifade etmişsin hislerini.
son dönem şiirlerinde tecrübe dahada belli oluyor yanlış anlama bu şiirde sanki yeni başladığın zamanlarda ki bir şiir gibi geldi bana, beğendim ama fark hissettim sen ne düşünürsün ne dersin bilmiyorum
teşekkürler
son dönem şiirlerinde tecrübe dahada belli oluyor yanlış anlama bu şiirde sanki yeni başladığın zamanlarda ki bir şiir gibi geldi bana, beğendim ama fark hissettim sen ne düşünürsün ne dersin bilmiyorum
teşekkürler
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
Alıştığınız Soner'den farklı görünüyor, değil mi?...
Aslında bana çok farklı gelmiyor ya...
Ömerim... Üniversiteye yeni başlamıştım... Lise bitmiş, İzmir'e gelmişiz... Yeni bir hayat önümüzde uzuyor, ama ne olacağını kestiremiyoruz daha, gelecek bulanık... Ama ümitler çok... Başta, kalbi esir eden eski bir aşktan sıyrılma ümidi... Ve korku... Ve paranoya... Ve gerçeğin yükü...
Aslında bana çok farklı gelmiyor ya...
Ömerim... Üniversiteye yeni başlamıştım... Lise bitmiş, İzmir'e gelmişiz... Yeni bir hayat önümüzde uzuyor, ama ne olacağını kestiremiyoruz daha, gelecek bulanık... Ama ümitler çok... Başta, kalbi esir eden eski bir aşktan sıyrılma ümidi... Ve korku... Ve paranoya... Ve gerçeğin yükü...
Gerçeklerden ne kadar kaçarsan kaç o seni bulur. Önemli olan sana engel olan gerçekleri hayatından çıkarmaktır yada en azından denemektir. Kolay değildir mutlaka. Ama şu an önündeki gerçek seni bilinmeze gotürürse o gerçekle yüzleşmeye yada yaşamaya alışmalısın...
Ya gerçekleri unut yada kendini...
"Gerçekler"den kastımı anlatabilmişimdir umarım..
Ya gerçekleri unut yada kendini...
"Gerçekler"den kastımı anlatabilmişimdir umarım..
- idam_mahkumu
- Site Admin
- Posts: 323
- Joined: 16 Jan 2005, 19:43
- Location: Gaziantep
- Contact:
yasakresim wrote:Alıştığınız Soner'den farklı görünüyor, değil mi?...
Aslında bana çok farklı gelmiyor ya...
Ömerim... Üniversiteye yeni başlamıştım... Lise bitmiş, İzmir'e gelmişiz... Yeni bir hayat önümüzde uzuyor, ama ne olacağını kestiremiyoruz daha, gelecek bulanık... Ama ümitler çok... Başta, kalbi esir eden eski bir aşktan sıyrılma ümidi... Ve korku... Ve paranoya... Ve gerçeğin yükü...
Evet.. boşluk dönemi şiiri olduğu belli zaten.. Boşlukda kalınca bu tarz şiirler yazabiliniyor.. Çünkü düşünsenize, bir yanda Üniversiteye kayıt umuduyla yanıp tutuşan milyonlarca lise genci, bir yanda ise Üniversiteyi başarıyla kazanmış, fakat içinde ki gönül derdiyle baş edemeyen, gelecekten umudu neredeyse kalmamış, "Gayesiz Yaşayan Gencebay'cı Şair..."
Fakat bunlar eski mevzular tabi, zaman herşeyi değiştiriyor.. İnsanları dahi, doğayı, bilimi , aşkları dahi.. Bir düşünün, 70'li yıllardaki aşklar ile şimdiler bir mi ?.. Yada, 30'lu 40'lı yıllardaki ile.. Hatta yüzlerce yıl evveline gidelim, kerem ile aslı, ferhat ile şirin, Leyla ile mecnun...
Bu yüzden herşeyin kesin kes ilacı zamandır diyorum, şahsen ben faydasını gördüm.. Ki şiirine şunuda eklemek gerekir, 2002 tarihli şiirindeki çaresizlik ile, 2006 daki şiirinin çaresizliği arasında çok fark var.. Yani, 2002'de olay Henüz sıcak, sıcağı sıcağına olduğu için isyan ve gayesizlik dolu.. Oysa, üniversite hayatı, dostlar(söz meclisden dışarı) sosyal yaşam, internet hayatı, aile yaşamı Vs., son şiirlerine dayanarak konuşursak seni yıpratmış fakat 2002'ye nazaran gelişmiş, yarayı sarmış yada sarabilmişsin. Son dönem şiirlerin de gayeli bir insan olduğunu söylüyorsun.. Ki sen marjinal bir insansın, duygusalsın fakat oldukçada zekisin.. Çünkü senin inandığın şeylere inananlar genelde zeki olurlar, anladın sen ... ( ) Neden mi.. çünkü sorular soruyorsun, arıyorsun, araştıyorsun, UMARIM BİR GÜN ARADIĞIN ŞEYİ BULURSUN. Aslında aradığın şeyi kendinde bulmalısın moruk.. Onu bulmak için fezaya seyahet yapmaya, kitaplar okumaya luzum olmasagerek.Sen onun varlığının bir yansıması olduğuna göre, demek ki ışık gönderen bir manevi değer var.. Ki ben şunada inanıyorum, aradığın şeyi tabiki kimsenin baskısı, eleştirisi altında kalmadan kendi aklın ile bulup, dilin ile söyleyip edip kalbin ilede tastikler isen, bu mevzulara çok daha farklı bakabileceksin, sonrasında herşey çorap söküği gibi gelecek. Ben Böyle düşünüyorum, sen veya diğer gönül dostları ne der, bilemiyorum.. Neyse, bu mevzular ayrı, konu dağılmasın..
Asıl mevzuya geri dönelim..
Aslında olay burada bitiyor moruk; yani "Unutmalıyım, Yaşamalıyım..." Demekte.. Bunu demek o kadar zor ki... Çünkü, dil ile telkin yetmediği gibi, akıl ile zihin ile telkinde yetmiyor... Hem dil, hem kalp, hem akıl söylemeli bunu.. Binevi akla göre önde olan kalbi zaman içerisinde aklın yolu ile aynı hizaya getirmek getirebilmek ve hatta zamanla kalbi olabildiğince pasifize etmek, duygulara kapılmamak.. Şahsen ben bir dilenci görünce üzülüyorum, duygularıma yeniliyorum. Oysa, aklı işin işine sokmuş olsam, dilinciyi dövebilecek kadar nefret ediyorum.. Neden mi ?.. çünkü bizi kandırıyor, aldatıyor.. Çıkar sağlıyor..
İşte söz konusu yaratıklarda böyle... Duygularıza yenildiğiniz an Hayatada yenilmiş oluyorsunuz.. Aklı kademeye sokmaksa dünyanın en zor şeylerinden biri..
"Unutmak" dediğimiz olay zamanla doğru orantılı.. Yaşamak ise zamanla ters oranrtılı.. Zaman geçtikçe yaşlanıyorsunuz, Fakat zaman geçtikçe birşeyleri çok kolay unutuyorsunuz.. Unutmaya çalışdığımız şeyler sadece aşk, sevgi değil elbette.. Söyleyin, Herkes Mazisinden köşe bucak kaçmıyor mu?.. Herkesin mazisinde hataları olmadımı.. İşte hatasız kul olmaz felsefeside buradan doğuyor olsa gerek..
Evvela unutmaya ve zamana kalben ve aklen inanmak gerekiyor.. Hani derler ya herkes istediğine inanır.. Unutmayı istiyorsanız inanıyorsunuz demektir, geriye sadece zamanın su gibi akıp geçmesini beklemek kalıyor buna nazaran unutmayı istemiyorsanız unutamazsınız, inanamazsınız.. Zaman da burada panzehir yerine zehir hükmüne geçer, zamanla unuturum derken, ters yola sapıp, tam tersi zamanla daha bağlanırsınız.. Çırpındıkça batarsınız yani. Geceler uzar, sabahlar kısalır dünya daralır... Herşeyden bir efkar çıkarır hale gelirsiniz....
Zamana inanıp, onunla ilgili herşeyden kaçıp, unutmayada kanaat getirmişseniz, olaya 1-0 galip başlamışsınızdır demektir.. Ona hala özlem ve sevgi duyacak durumlardan kaçıp, Nefret etmeye yönelmek gerekebilir.. Buda nasıl olur, gördüğünüz her kişiye o kızı/erkeği nasıl sevdiğinizi değilde, ondan nasıl nefret duyduğunuzu anlatmak olacaktır.. tabi anlatabilmek için önce nefretinizin sebebini siz kendiniz anlayabilmelisiniz..Peki insan deli dolu sevdiği bir insandan nasıl olurda nefret eder, edebilir ?.. İşte burada yine işin içine zaman giriyor... Zamanla hem unutup hem nefret edeceksiniz.. Gün gelecek, onu bir kaşık suda boğmak isteyeceksiniz.. Nefret edebilmek, "aşkın gözü kördür" felsefesiyle özdeşleşiyor aslında..
Yani, orhan abi diyor ya "Her güzel de bir kusur var imiş amma, aşkın gözü kör, göremez derler.. " Evet, sizin uğruna herşeyi verdiğiniz kız/erkek aslında hata yumağı, yalnış insan.. Bu acı gerçek.. Olaya kalben değilde, aklen bir bakıverin, onların size uymayan ne tarafları vardı.. Misalen ben isterdim ki başı örtülü olsun, olabilsin.. Vakti zamanında "ölsem yapmam.." derdi, o sıralar başımız aşkın ateşiyle döndüğü için umursamıyoduk, "boş ver.." deyip geçiştirirdik, oysa şimdi dönüp maziye şöyle bir baktığımda görüyorum ki, o benim için yalnış insan!.. Bu liste uzatılabilir.. İşte bu lsiteyi kafanızda oluşturup ondan nefret etmeye çalışacaksınız, çalışmalısınız..
Unutmaya inanmak, yaşamayı istemek ve nefret edebilmek.. Bu üçü bir araya geldiği vakit geriye ne kalıyor biliyor musunuz....? "Çivi çiviyi söker" felsefesi...
bir insanın özellikle erkeğin ömrünün en iyi yılları 15-25 yaş arasındaki 10 yıldır.. Altın değerindedir, hatta dahada pahalıdır.. Bu yıllardaki yapılan hatalar kusurlar, size ömrünüze bedel olabilir.. Çok ağır ödersiniz..
"uzun ince yola çıkdım, düşe kalka yürüyorum, yaşamanın bedelini çok pahalı ödüyorum..."
bu yıllar iyi geçirmeye bakın arkadaşlar, sonra, kendi kendinize sorarsınız "kaybolan gençlik mi, hayatmıdır bilemem..."
Çok konuştum, biraz içimi dökeyim istedim.. Ha ben sizden çok mu tecrübeliyim.. Est. sadece bildiklerimi paylaşmak istedim..
Peki bu kadar biliyorum da ben neden unutamıyordum.. ?... Çünkü unutmak istemiyordum.. Dile döküp "unutacağım seni" desemde kalben hiçte hiç tastik etmiyordum.. Bunun bende farkındaydım.. Ama kendimi kandırıyordum sadece.. Maziye dönüp ondan nefret etmeye çalışacağıma, tam tersi onu özlüyor, bekliyor, aksine zamanla fazla sevmeye çalışıyordum... bunun bende farkındaydım.. Hani dedim ya, nefret etmeye çalışmazsanız zamanla unutacağınza tam tersi daha fazla bağlanırsınız.. işte aynı mantık.. bende bu hatayı yaptım... Zamanı lehime değil, aleyhime kullandım elde olmayarak.. Ayrıca onu unutmak istemediğim için nefrette edemedim, dolayısı ile bir başkası ilede olamadım, Hatayı en başta zaman'a inanmayarak yaptım.. Zamana inanın, unutmak istediğinizi kalben, dilen ve aklen yorumlayın, nefret etmeye çalışın, başka birisini bulun.. Konunun özü budur
Kızlar daha kolay yapabilir bunu. Çünkü kendileriyle çıkmak için heran hazır yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca erkek var Oysa biz özellikle gencebay'cılar, çok seçiçiyiz.. Bu yüzden bir çok avantaj bize dez avantaj oluveriyor..
Gencebaycılığımızda Cabası.. Ah şu Gencebaycılık.. Faydasını gördüm diyebilen var mı
Şaka bir yana tabi..
Velhasıl kelâm...
Parmaklarım koptu yaw
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
Ömer, benim sana yaptığım telkinleri sen şimdi bana mı yapıyorsun?
Şaka bir yana, güzel yazmışsın...
Evet, zaman kâh panzehirdir, kâh zehirdir...
Şunu belirteyim, şiiri yazmadan önce daha onun daha 6 senelik hikâyesi vardı. Yeni birşeylerin üstüne o kadar sıcağı sıcağına yazılmış bir şiir değil. Sana şunu söyleyim Ömer, ''zamanla unutmak'' diye birşey yoktur, ''zamanla kendini kandırmak'' diye birşey vardır.
Unutacağım deyip de unutmak, buna çaba sarf etmek ve başarmak, insanın kendi kendini hipnotize etmesinden başka birşey değildir. Öyle bir kandıracaksın, öyle bir hipnotize edeceksin ki kendini, içinde bulunduğun gerçekliği terk edeceksin. Unutmak denen hipnoz, insana kendi gerçekliğinden kopma yolunu açar. Bir kılıftır, bir boyadır, badanadır... Sen unuttuğunu sanarsın, fakat bir ''şık!'' sesi seni hipnozdan uyandırır. Bir yağmur yağınca o boya akar gider... Yine çıplak gerçeklerle baş başa kalırsın... Demek istediğim, unuttum sandığın anda sana onu yeniden, hem de en şiddetli bir biçimde hatırlatacak olaylar/durumlarla zaman zaman karşı karşıya kalıverirsin. Ve hâlâ unutmağını acı bir biçimde görürsün. Unutmak yerine kendini kandırmaya çalıştığını fark edersin bunca zamandır. İşte o zaman, ''unutmak'' denen hipnoza da hiçbir güvenin kalmaz artık...
Nefret etmeye çalışmak, belki bir yere kadar... Ama o hakkı da çoğu zaman kendinde göremiyor insan.
Yaşamayı istemek... Burada ''istemek'' fiili bir ''irade''yi belirtir. Kendi iraden ile hayatına yön verecek güce sahip olacaksın ki, birşeyleri isteyebilesin. Aşk bir irade işi olsaydı Ömer, işler şuradan şuraya gidip gelmek kadar kolay olurdu.
Küreğin olmadığı bir kayığın nehirdeki durumu neyse, rüzgârın önündeki yaprağın durumu neyse, aşkın önünde kalbin de durumu odur. Hayatı sürdürmek ile sürüklemek arasındaki farktır bu.
Necmettin Halil Onan'ın dediği gibi:
''Hasretle uzayan bir ömrü artık
Bu sürmek değil, sürüklemektir.''
O yüzden, benim yaptığım şey ''unutmaya çalışmak'' değil, onunla yaşamayı öğrenmek. Doğal akışına bırakmak ve doğal olan neyse onu benimsemek. Bunu hayatımın, kimliğimin bir parçası haline getirmek. Bu şekilde zararı faydaya çevirmek. Nietzsche'nin dediği ''Beni öldürmeyen acı beni kuvvetlendirir.'' fikri ile yaşamak.
Aradığım şeyi bulma mevzusuna gelince. Sormak, aramak, araştırmak... Bunlarla uğraşmak, aşk gibi bir sorunla uğraşmaktan daha fazla çözüm seçeneği sunuyor önüme. Meşgul olunmaya değer bir konu... Mistik şeylerle dünyayı anlamlandırmak insanın kendi kendini kandırma yollarından biri yine... Din de bir hipnozdan başka birşey değildir. Aklım uyanık ve açık... Materyalist bakış açısıyla dünyayı daha iyi anlıyorum, hayatı daha iyi anlamlandırıyorum, olaylar arasındaki ilişkileri daha açık görebiliyorum. Ve doğayla barışık bir insan olmaya çalışıyorum. Dünyanın ve evrenin milyarlarca yıllık yaşının yanında bizim yaşımız nedir ki diye düşünsek de, evrendeki her varlığın küçücük hayatlarındaki konumlarıyla evrenin geleceğini ne yönde etkilediğini tahmin etmek güç. Afrika'da bir kelebeğin kanat çırpışının bundan 10 yıl sonra Japonya'da bir fırtınaya sebep olamayacağının ispatlanamadığı bir dünyada, yaşam üzerinde etkisi olduğunu gördüğüm iki kuram var: Kaos teorisi ve diyalektik materyalizm. İnsan büyük şeyler düşündükçe, küçük şeylerin ağırlığının altında ezilmenin anlamsızlığını görüyor. Ve şu an evrendeki her varlığın milyarlarca yıl öncesinin mirası olduğunu anlamak harika birşey. Ve şu an her varlık, farkında olmadan, bu mirası geleceğe taşımakla meşgul.
Şaka bir yana, güzel yazmışsın...
Evet, zaman kâh panzehirdir, kâh zehirdir...
Şunu belirteyim, şiiri yazmadan önce daha onun daha 6 senelik hikâyesi vardı. Yeni birşeylerin üstüne o kadar sıcağı sıcağına yazılmış bir şiir değil. Sana şunu söyleyim Ömer, ''zamanla unutmak'' diye birşey yoktur, ''zamanla kendini kandırmak'' diye birşey vardır.
Unutacağım deyip de unutmak, buna çaba sarf etmek ve başarmak, insanın kendi kendini hipnotize etmesinden başka birşey değildir. Öyle bir kandıracaksın, öyle bir hipnotize edeceksin ki kendini, içinde bulunduğun gerçekliği terk edeceksin. Unutmak denen hipnoz, insana kendi gerçekliğinden kopma yolunu açar. Bir kılıftır, bir boyadır, badanadır... Sen unuttuğunu sanarsın, fakat bir ''şık!'' sesi seni hipnozdan uyandırır. Bir yağmur yağınca o boya akar gider... Yine çıplak gerçeklerle baş başa kalırsın... Demek istediğim, unuttum sandığın anda sana onu yeniden, hem de en şiddetli bir biçimde hatırlatacak olaylar/durumlarla zaman zaman karşı karşıya kalıverirsin. Ve hâlâ unutmağını acı bir biçimde görürsün. Unutmak yerine kendini kandırmaya çalıştığını fark edersin bunca zamandır. İşte o zaman, ''unutmak'' denen hipnoza da hiçbir güvenin kalmaz artık...
Nefret etmeye çalışmak, belki bir yere kadar... Ama o hakkı da çoğu zaman kendinde göremiyor insan.
Yaşamayı istemek... Burada ''istemek'' fiili bir ''irade''yi belirtir. Kendi iraden ile hayatına yön verecek güce sahip olacaksın ki, birşeyleri isteyebilesin. Aşk bir irade işi olsaydı Ömer, işler şuradan şuraya gidip gelmek kadar kolay olurdu.
Küreğin olmadığı bir kayığın nehirdeki durumu neyse, rüzgârın önündeki yaprağın durumu neyse, aşkın önünde kalbin de durumu odur. Hayatı sürdürmek ile sürüklemek arasındaki farktır bu.
Necmettin Halil Onan'ın dediği gibi:
''Hasretle uzayan bir ömrü artık
Bu sürmek değil, sürüklemektir.''
O yüzden, benim yaptığım şey ''unutmaya çalışmak'' değil, onunla yaşamayı öğrenmek. Doğal akışına bırakmak ve doğal olan neyse onu benimsemek. Bunu hayatımın, kimliğimin bir parçası haline getirmek. Bu şekilde zararı faydaya çevirmek. Nietzsche'nin dediği ''Beni öldürmeyen acı beni kuvvetlendirir.'' fikri ile yaşamak.
Aradığım şeyi bulma mevzusuna gelince. Sormak, aramak, araştırmak... Bunlarla uğraşmak, aşk gibi bir sorunla uğraşmaktan daha fazla çözüm seçeneği sunuyor önüme. Meşgul olunmaya değer bir konu... Mistik şeylerle dünyayı anlamlandırmak insanın kendi kendini kandırma yollarından biri yine... Din de bir hipnozdan başka birşey değildir. Aklım uyanık ve açık... Materyalist bakış açısıyla dünyayı daha iyi anlıyorum, hayatı daha iyi anlamlandırıyorum, olaylar arasındaki ilişkileri daha açık görebiliyorum. Ve doğayla barışık bir insan olmaya çalışıyorum. Dünyanın ve evrenin milyarlarca yıllık yaşının yanında bizim yaşımız nedir ki diye düşünsek de, evrendeki her varlığın küçücük hayatlarındaki konumlarıyla evrenin geleceğini ne yönde etkilediğini tahmin etmek güç. Afrika'da bir kelebeğin kanat çırpışının bundan 10 yıl sonra Japonya'da bir fırtınaya sebep olamayacağının ispatlanamadığı bir dünyada, yaşam üzerinde etkisi olduğunu gördüğüm iki kuram var: Kaos teorisi ve diyalektik materyalizm. İnsan büyük şeyler düşündükçe, küçük şeylerin ağırlığının altında ezilmenin anlamsızlığını görüyor. Ve şu an evrendeki her varlığın milyarlarca yıl öncesinin mirası olduğunu anlamak harika birşey. Ve şu an her varlık, farkında olmadan, bu mirası geleceğe taşımakla meşgul.
Last edited by yasakresim on 02 Nov 2006, 15:06, edited 2 times in total.
- idam_mahkumu
- Site Admin
- Posts: 323
- Joined: 16 Jan 2005, 19:43
- Location: Gaziantep
- Contact:
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
- idam_mahkumu
- Site Admin
- Posts: 323
- Joined: 16 Jan 2005, 19:43
- Location: Gaziantep
- Contact:
- yasakresim
- Kıdemli Üye
- Posts: 889
- Joined: 17 Jan 2005, 17:25
- Location: İzmir-Tekirdağ
- Contact:
- idam_mahkumu
- Site Admin
- Posts: 323
- Joined: 16 Jan 2005, 19:43
- Location: Gaziantep
- Contact:
- sabır taşı
- Kıdemli Üye
- Posts: 1179
- Joined: 26 Jan 2005, 18:32
- Contact:
Başım döndü yazdıklarınızı okurken..son zamanlarda zihnim cok yoruldugu icin okurken..baya yoruluyorum..bu arada ömer sen böyle yazardinda niye bu güne kadar iki kelime kelile ve dimne tabiri yazdin forumlara yıllarca..hıı ????
orhan abi dedi ya en son..
ben sevmeye aşıgım...
abi bu söz cok derin..yav...
ömer demiş ya sen anladin ne demek istedigimi diye... al benden de o kadar...
saygilar....
orhan abi dedi ya en son..
ben sevmeye aşıgım...
abi bu söz cok derin..yav...
ömer demiş ya sen anladin ne demek istedigimi diye... al benden de o kadar...
saygilar....
Last edited by sabır taşı on 01 Dec 2006, 18:26, edited 1 time in total.
güzel bir yetenek-izle : http://www.youtube.com/watch?v=LKAKzutoI3E
- burhansenkal
- Kıdemli Üye
- Posts: 432
- Joined: 28 Jan 2005, 01:55
- Location: SAMSUN
- Contact:
selam
Yine geldim ! Kurtuldunuz diye sevinmeyin.
Soner.
Eline sağlık kardeşim.
uzun zamandır yoktum buralarda.
valla özlemişim.
Soner.
Eline sağlık kardeşim.
uzun zamandır yoktum buralarda.
valla özlemişim.