BOZKIR...

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

BOZKIR...

Post by baytunca » 06 Nov 2008, 16:55

İki yaban çiçeği
açmış raylar arasında
biri pembe
biri beyaz
mevsim yaz
gün soğuk demiri yalar
eteş kusarken balata
ve asbest kokarken
gürültülerin yüzleri
çelik tekerleklerin inadına
iki çiçek
iki ayrı renk
iki gerçek sevdayla
yüzyüze bakaraktan
birbirlerine çalımla
ve rüzgarın
cehennemden kaçmış
sıcak nefesiyle
dans ederlerken
incecik gölgelerinde
tıknefes bir çekirge durur
ince bacaklarında
koca bedeni
koca bedeninde
yorgun kanatlarıyla
küçücük gözlerinde
korku pörtlekliği
böğürtlenlerden medet umarken
korku bakar kıpırtısız
sanki bakmanın sesi olurmuş gibi
gagalarken serçe
böğürtlenleri
o an dudağında rujun bulaştı
bir anda bütün duygularıma
çekirgeden de çok korktum inan
terim kan akar
ruj rengi
dudakların süzülür
can damarımdan
nefesim yarım
yüreğim
kapasitesini aşar
bir dünya sen ile dolup
sensizlik uzar oldu raylar
oysa hep bir başı
birde sonu var
ve birçok peronu var
ve ilk kalkış durağı
son durağı var
son durakta hareket yine ilk kalkışı
kah mendil sallayışlar
kah ağlayışlar
hatta alkışlar
sarılışlar bulaşır
vagonlara
ademin evlatlarının
kuruntularının kokusu düşer
demir gövdesine trenin
vakur mu vakur
alçak dağlar ne oluyor
everest kadar onur duyulur o sıra
sanki o an
ipin ucundaki
tesbih tanelerinin
parmaklarla
gel bana
gel bana der gibi çekilmesince
hep kendine dönük
kişinin elindeki bir tesbihin
dönüp durmasınca
bütün anılarım
birer birer dönmeye başladılar
dünyanın dönmesinden hızlı
pumanın avına hızla yaklaşmasınca
ve avın ölümün önünden
kaçamaması
ölümün korkunç ellerini göre göre
ensesini teslim edişince
gözleri ölüme bakarken
yalvarırca yaşamın içindeki
gizli ümide
canın yangına düştüğü
ateşin nasıl yaktığı
can damarında
o an
des verir olur biliyorum
yaşam denen
faniliğe...

sevindi çekirge
üzülürken ben
serçe kuşu
böğürtlenden
gagasına bir tane aldı
ve uçup gitti
çekirge rahatladı o sıra
ternin gürültüsünü
yuttu uzaklar
rayların
sırtından
bir yük daha kalkarken
benim sırtıma yüklendi
bütün mecnunların
kervanlarındaki
leyla yokluğunun
ceman ağırlığı
dizlerim hasretine kırıldı
aklım yokluğuna boyun büktü
zaman çekirgenin
canını bağışladı
serçe böğürtleni kapınca
doymanın yüzü suyuna
ben
zamanın dışına düştüm
hep sensizlik olan bir boşluk...

kurtulamadım
yokluğun
en hızlı koşan
en çevik
en çabuk yakalayan
ve en hızlı parçalayan
sayısız başlı canavarmış
bütün duygularımın
her birini
birer birer
atom silahıyla vurdu
yüreğim bahçesi bundandır
dünyada görülmeye değer bir bozkır işte...

Yaşamak güzel
sevda çiçeklerinin arasında
gölgesinde
hasret ateşinden korunmak
şu çiçeklerin
birde senin nefesinle
birbirlerine sarıldığını
öpüştüklerini görseydim
hasretinl ölmeden gülümcan...

yalnızlığın gürütüsünde boğuluyorum
oy gülüm
yokluğun zalim
bırakma ellerimi...

06.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply