GÖNLÜM GÖNLÜNE DÜŞMÜŞ...

Moderator: Yöneticiler

Post Reply
baytunca
Kıdemli Üye
Posts: 520
Joined: 29 Jun 2006, 10:40
Location: ist.

GÖNLÜM GÖNLÜNE DÜŞMÜŞ...

Post by baytunca » 12 Nov 2008, 13:49

Bozkır çiçeklerinin gölgelerinde
Serin çakıl taşları
Yaz güneşi bakışlım
Unutturmuş kışları
Kara lastik giymişim
Kırkdört numara
Bahtımın rengi
Kara buluttan
Yağmur söken eder
Dağlara şimdi
Ben sevdandan ıslanmışım
Yağmur yanar üstümde
Düşer izlerime
Bir hasret teri
Tuzum tozu zerreler
Gün ışığı merhaba
Bulutladı yar üfledi
Aralandı iki gönül
O bir yana, ben bir yana
Ak ile kara bulutlar
Akında sen
Karasında saçların
Sürünür yüzümde
Dağ yeli olmuş
Terimin her damlasına
Kutup taşınmış
Güneş yanığı var
Her izimde
Bir çörnek derinliği
Bir kayıp kuşa
Yuva olacak kadar
Gecelere gec katacak kadar
Ortası serin
Ben kaç santim adım atarım
Filintamla bahse girdim
Dedi boyumdan kısa
Dedim ki
Merminin sevdaya
Menzilince uzun
Güldü omuzumda
Şarjöründe tüm mermiler
Bom bom bom
Yalanını sevsinler
Yarin onca uzak değil
Yüreğinin içinde niye demezsin
Uzaklar asıl hasretlikler
Aşılmaz ayrılıklardır ay şahan...

Nabızım serçenin kanadında
Pır pır eder
Uçuşur tenin üstünde bariz
Sanki sam yelidir
Leylayı bulmuş
Mecnun yüzünde
Terinden vahalar kaynar
Çölün ateşinden baskındır
Bir leylaya mecnun olmak
Her kum tanesinin davetli olduğu
Bir düğün yeridir
Mecnunda yürek
Toy toy kum fırtınaları
Hep taınır o düğüne
Yüreğimin gürültüsünden
Bütün ırmakların sesleri korkar
Seni sevmişim
Mayın sesleri gibi
Ayak bastığı anda
Gönülün gönüle
Zerresine dek sevdadan ölür yüreğim
Yarin incecik beline
Dolanan vahşi ellerim
Bir bebeğin elleridir şimdi
Tenin yumuşaklığına saygıyla
Parmaklarım birer kalem
Dokunuşu yazarım içimdende içime...

Vurur bu canı bu sevda
Hudutlarında ölürüm
Açık kalır gözlerim
Ellerin hazır olsunlar
Gözlerimi kapamaya
Gözlerimin bebeğinden
Sen çıkmadan
Gün düşer cehennem adı
Hayal köyünde sen
Yüreğinde bahardan kalma
Bir tomucuk gül
Açarsın fistan fistan
Yağlı kurşun ateşiyle
Dudaklarım arasından
Adın sızar kan gülünden
Ölürüm...

Ve kalan
Bir papatyanın yapraklarıdır
Sarı benzim yüzümde
Papatyanın ortasıdır
O ortanın ortasında
Sen bakarsın
Verdiğim cana...

Ve o papatya
Bana nihai akşam yelidir
Can damardan göç etmiş
Kan deryaya varamadan sevdandan
Kurumuş yolunda büsbütün
Aşan güneşe inat
Yüzümde gülüşün
Türkümüzü söylerken
Kuzgun kuşudur ölüm
Ağıt yaka yaka alır bu canı
Ölüme sevdayla meydan okur
Gözbebeklerimden ayrılığın
Yanıbaşımda uyur benimle
Vay kara sevdam
Bir sıra inci diştir
Papatyanın ak yaprakları
O akşamın yeliyle
Öpüşür her yaprak yanındakiyle
Falına bakar kendi kendinin
Dönecek, dönmeyecek
Dönmeyecek biter son yaprak
Bir yaprak daha olsa
Ne olurdu sanki
Dönmek yüreğinin kapısından
Yüreğimi yüreğinin odasına
Döndürmek olmaz mıydı...

Öpüşür papatya yaprakları
Çakışır gökteki karanlıkla
Yerdeki kanın karası
Bir türkü tutturur devriyeler
Ruhum dinler
Gel teskere gel teskere
Bitsin bu çile
Saçlarımı dağıtır gecenin yeli
Tarağım cebimde kalmış
Mendilin sol yanımdan
Akan kanıma bulanmış
Ellerinin kınası
Gel teskere gel
Kan konuşmaz
Ben söyleyim
Sevdandır süzülen kanım
Türkü türkü yankılanır dağlarda
Kim demiş yüreğim duymaz
Bu hayatımın kaçağıydı
Kim bilmez
Adı sana kavuşmak
On beşibirli ile
Dönecekti gönlüm gönlüne
Giderken duyguma verilen sözdü
Gerdanına altından
Güneşler düşecekti
Ölmeseydim, dönseydim...

12.11.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
yokluğun ölümün diğer adıdır

Post Reply