Yaz gelirdi
sen güneş olurdun
düşerdin kanıma
sıcak bakışların
rengine boyanırdı
bu zamana kadar
uktelerim olan
söylenmemiş sözlerim
ufkunu gererdi
ak umutlarımın
bir kara kader
ellerim küçük
kalemim kerametsiz
sabrım öksüz ve yetim
mecnun ikiziyim ben
bir sevda zindanından başka
bir bakışınla ısınan
bir gülüşünün
narıyla yaşamda kalmaya
kendini zorlayan ben
ne çıkar diyorum
dünyanın binbir çeşit meyvesinden
bana ne sanki
seni iki cihan meyvem
seni ölüm kadar tadımlık
ve her şeye kanmışlıkta sevmişim
tek ebedi meyvem
sen yoksan
cenneti kıraç bilirim
gölgelerin günahına razıyım
bir başkadır
güneş bile biliyor
selvi boylu
nazlı yar
hep güllerin gülüdür
gölgesi toprağa sıvanır
silinmez ağustoslarda
işte cennetim benim
cehennemi darıltacak sıcaklığıyla
kara sevdam yar...
güz gelidi
gazel olurdu
düşerdi sol yanıma
savrulurdum dört yana
sensizlik rüzgarından
ve ne çare ki
biz baharları yaşayamadan
hep küskün çiçekleri açardı
kavuşmazlık toprağında
iki gönül hudutlarla ayrılmış
bekler dikenli tellerinin önünde
göz bebeklerimiz kan
göz yaşlarımız
doğmadan ölmüş cenin
ak mantolar giyinirdi doğa
kardelenler açardı
açmazdı tohumu gönül atan
sevda çiçeklerimiz
mevsimlere yasaklı
buzdan bir dünyamız
içinde
kılcal damarlarına dek eriyen
bir garip adem kullarıydık ikimiz
zamanın çakmağında
yakılmış iki mum gibi
yığılmış kalmışız
kavuşmazlığında kaderin...
gün başlar
hep seni ırgalatır umutlarım
hayalim hep seni resmeder
yokluğun hep siler bir daha
düşlerim renksiz
uykularım aldanır
sensiz uyku olmaz diye
düşüm ne yapsın
olmadığın uykunun içinde
boğulmaz mı girer girmez
uyuyamam uykular borçlu
kalakalsınlar
ömrümün sensiz gecelerine
varsın hep gurubda aşan güneş
kan damlası olup aşsın
yalnız gün dönümlerime
dağlar ardına ferhat düşmüş
ömür koymuşum
şirinliğine varmaya
vurur bakışlarım geceleri
karanlıklarını döver bakışlarım
zındanların ruhu titrer
yokluğunun karanlığına boyalı
kainatı aşamam
delemem karanlığı
ferhat dağından serttir
bin güneş var avuçlarımda
senden kalan son andan
heyhat
hepsini savursam
bir ak nokta
bir anlığına seni görmeye
boyayamaz geceyi
bir ışık zerresi olup...
beni azgın sulara atsınlar
duygularımdaki karalar boğulsun
yine hasretin vurur sahillere
ve yine tuzlarında erir göz yaşlarım
boğulurum yokluğundan
intihar eden yunus misali
ölürüm sen sen diye
koy beni sevdan deryasına
bir kibrit çöpü olayım yeter
bütün dalgalarını tadayım
tutunayım en hışım çalkalanmalarına
varayım bir damlanın yapı taşının içine
ister oksijen
isterse hidrojen olup
sende damla olmak
gönül yarama lokman ilacıdır canım
koy beni
gözlerinin buğusunda öleyim bari
buda bir başka seni yaşamak
ve vuslatın bir başka hali olur bana...
15.09.2009 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ
VUSLATIN BAŞKA BİR HALİDİR BU...
Moderator: Yöneticiler
VUSLATIN BAŞKA BİR HALİDİR BU...
yokluğun ölümün diğer adıdır