Bir deli rıza vardı,
Bizim köyde ne yaşar,
ne yaşamaz,
gündüzü gece,
gecesi gündüz,
cebinde taşıdığı,
bir kara taş vardı,
yıllardır ellerindeydi,
sabun gibi olmuş,
bir kara taş,
şalvarının cebinden,
çıkarırdı usuldan,
okşar,
sürer di yüzüne,
öper,
koyardı gerisin geri,
cebine,
kahveye gelince,
kuşağına sokardı kara taşı,
ve eski bir ipek mendile,
sarılı bir tomar mektup,
kitap harfleriyle yazılmış,
uçkur lastiği ile bağlardı,
mektup tomarını,
hepsini aynı ağacın altında,
kara dutun altında,
zaman zaman okurdu,
kara taşı da,
okuduklarının,
üstüne kordu,
tütün de içerdi rıza,
yüzerek,
fıratı da geçer di rıza,
türkü de söylerdi rıza,
güzel söylerdi,
güzel de ağlardı rıza...
ve aslanbey'in oğlu,
kabasakal ağası,
mümtaz,
bir paket tütün verir,
bir uzun hava söyletirdi,
hem söyler,
hem ağlar dı rıza,
hem ağlatırdı,
ve koskoca yaylanın,
akarsuyu ile,
tarlası,
ırgatıyla, marabasıyla,
eline ve diline,
bel bağladığı,
mümtaz,
bir çocuk sesi ile,
ağlardı,
rıza türküsünü söylerken,
nargilesinin,
marpucunun,
sedef ucunun,
tam çemberini ısırırdı,
gözlerinin yaşı,
körüklü çizmelerine damlar,
poturlu pantolonunun,
paçaları titrerdi,
lenger şapkasını,
yere vururdu,
"gelini gelini, kürdün gelini",
derken deli rıza...
yıllar oldu,
rıza rızasını alamadı,
hasan emminin,
ümmühan,
sevdiği idi rızanın,
gelin gitti...
şimdi, yok artık,
karşı geçe köylerinden birinde,
üç çocuk annesi,
bir avratken,
gittiği günden beri,
ince hastalıktan,
bir dantel ipine dönmüş,
gözlerinin feri sönmüş,
kan kusmuş,
ve geçen ay ölmüş,
zavallı kadın...
rıza'ya kitap harfleriyle,
mektupları yazdıran kadın,
yani,
rızayı,
kara sevda tutan kadın...
ve rıza nın mektubundan,
inciler aktarayım,
der ki deli rıza :
"ümmühan,
ben seni çok seviyim,
valla ki,
bizim boz ineğin,
taze sağılmış,
apak ve sıcak sütü kadar,
ben seni düşüniyim,
her gece,
uzun-uzun,
bizim koca eşeğin,
kuyruğundan da,
uzun,
kulaklarının araına köprü kuruyorum,
eşek kulaklarını oynatınca,
hep yıkılıyor,
tam sen geçerken,
baban ürkütüyor eşeği,
yıkıyor köprümüzü,
eşek kocadı,
benim saçlarım ağardı da,
bir defa geçemedin köprüyü...
gelin olmuşsun ümmühan,
bana ipek mendilin kalmış,
anan bana bir kara taş,
yollamış,
rıza,
ulan rıza,
kulun rızası,
Allah'ın rızasının,
ardında kalmış,
mektupları saklarım,
ümmühanı beklerim,
ümmühan'ın gözleri,
bizim bahçenin,
bademine benzer,
elleri,
taze bazlama hamuru gibi,
saçları,
alaca tarlada yetişen,
en has lazut'un (mısır) ,
püsküllerine benzer,
ağustos günü yemiş gibi,
bağrının yangını vurmuş,
sanki başına,
ümmühan ın saçları iki renk...
ümmühan,
anam her sofrayı kurduğunda,
tabaklardaki kalayın parıltısı,
yüzün olur,
kaşıkların inceliğini,
boyuna benzetirim,
bardaklarda su,
sen olur,
seni içerim,
seni oh çekerim,
seni serinlerim...
ümmühan,
sen akıyorsun sanki,
köyün çeşmesinde,
geçtiğin yerler yemyeşil,
bir benim bağrım,
senden uzak,
çöle benzer,
ümmühan Allahıma şükür ki,
seni yaratmış...
Ümmühan,
yastığıma darılırım geceleri ben,
niye ki,
senin kollarından olsalardı ya,
döşeğimi yumruklarım,
yanımda senin sığacağın,
yer hep boş diyedir,
yorganıma küserim,
ikimizi birlikte hiç örtmediğinden...
ben sizin kuzuları seviyorum,
sen diye,
baban kızıyor da,
anan suskundur,
sizin kınalı koça bakıyorum,
senin gibi yürüyor,
utangaç,
ama kalça kırıyor senin gibi...
ümmühan,
içimin yağı eriyor,
yüreğim bir hoş oluyor...
ümmühan izin tavukları,
çok seviyorum,
besliyorum,
kümeslerini temizliyorum,
baban kızıyor da,
anan suskundur,
yumurtalar kırılmasın,
kırılır da,
olur ya içinden,
sen çıkarda düşersin,
incinirsin diye,
peşime dolduruyorum...
ümmühan,
yağmur yağar,
ben kaçmam altından,
sığınmam bir yere,
ıslanırım,
belki sen olur yağmur diyerek,
dolu vurur pencereye,
sen geldin sanar bakarım,
sen vururdun ya bizim vin camına...
ümmühan,
şu sensizliğe,
bir mikapçekilir mi,
çıkına sokulur mu hasretin,
kör kuyuya atılır mı,
keşke atılsa,
gece aya bakarım,
ay yüzünü ekşitir,
ümmühan'ın yüzü,
benden güzel diyerek...
yıldızları seyrederim,
kimi gözlerin olur,
ışıl ışıl,
düşer içimin en derinine,
sabah olmasın derim,
saymaya kalkarım hep,
tutmaya kalkarım hep,
uzanır da tutamam,
gelin gittiğin yer,
o kadar mı uzaktır,
kavuşamam ümmühan...
yalvarırım yıldızlar,
hepinizmi ümmühanımsınız,
yoksa biriniz misiniz,
yalnızlığım,
benim ile kocadı,
gecenin başına aklar düştü yine,
benim gibi,
şafak sökmesin dedim,
dinletemedim,
derdimi yine anlatamadım,
ömrüm sana varmaya yetmeyecek,
yeniden başlıyorum her gece,
seni tutmaya,
ellerim boşta kalıyor,
anlıyorum ümmühan,
ömrümden bir gün daha kaybettiğimi,
yıldızlar inanmıyorlarmı yoksa,
seni çok sevdiğimi,
ben de bu sabah,
güneşe yalvaracağım,
yarın hiç doğmasın,
ümmühanı tutacağım,
geceyi unutacağım,
çektiğime aldırmadan...
11.05.2006 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ (Rıza'nın anısına)
BİR ÜMMÜHAN, BİR UMMAN...
Moderator: Yöneticiler
BİR ÜMMÜHAN, BİR UMMAN...
yokluğun ölümün diğer adıdır